20 Aralık 2009 Pazar

13 Aralık 2009 Pazar

Ot İçen Var mı?... ERDAL ATABEK

‘Hey, aranızda ot içen var mı?’
Bu soruyu ‘50 Cent’ adlı müzik grubunun solisti izleyicilere soruyor.
Yer, Turkcell Kuruçeşme Arena gösteri alanı.
İzleyiciler, büyük çoğunluğu 20 yaşın altında gençler.
Büyük bir kalabalık var. Grup coşkuyla destekleniyor.
Fakat soru netameli türden.
‘Ot’, burada yasak.
Hiç katılım olmayınca, soru yineleniyor:
‘Hey, aranızda hiç ot içen yok mu?’
Çekingenlikle kalkan 15-20 el hemen geri çekiliyor.
Ot, Amerika’da üzerinde pek tartışılmayan bir uyarıcı.
Amerika kokain bataklığına saplanmış.
Ne yapsalar lise öğrencilerine kadar yayılan soruna çözüm bulamıyorlar.
50 Cent solistinin sorusu bir şaka.
Gençlere atılan bir yakındaşlık bağı.
Konser büyük bir coşkuyla bitiyor.
Ünlüler de orada.
‘Gençler nerede’ diye merak edenlere duyurulur.
Gençler orada.
***
Merak ederiz.
Önceleri panelleri dolduran gençler nerede?
Edebiyat toplantılarında göremediğimiz gençler nerede?
Klasik müzik konserlerinde neden gençleri göremiyoruz?
Nerede gençlerimiz?
***
Futbol karşılaşmaları genç izleyicilerle dolu. Oradalar.
Rock konserleri geceden çadır kuran gençlerle dolu.
Rapçilerin konserleri gençlerle dolu.
Popstar yarışmaları gençlerle dolup taşıyor. Oradalar.
Gençleri arıyorsunuz değil mi?
150 kişinin alınacağı açıklanan kadro sınavlarına gidin.
Binlerce genç orada sıra numarası alıyor.
Maden işçisi olmak için üniversite mezunları sırada.
ÖSS sınav salonlarına bakın. Gençler orada.
Bir buçuk milyon genç sınava giriyor.
30 sorudan 15’ine doğru yanıt veren yok.
Matematik 1 ortalaması sadece 9 (yazıyla dokuz). Üçte birini bulmuyor.
Fen Bilgisi 1 ortalaması 4 (yazıyla sadece dört). Doğru yanıt beşe bile ulaşmıyor.
Türkçe ortalaması 14.1. Doğru yanıt yarısına ulaşamıyor.
Otuz öğrenci birinci, ikinci.
Otuz bin öğrenci sıfırcı.
Otuz bin öğrenci, tek bir soruya bile yarım puan verilecek doğru yanıt veremiyor.
Otuz bin lise öğrencisi.
500 öğrencisi olan altmış lise, bir soruya doğru yanıt veremeyen öğrenciyi mezun ediyor.
Bu otuz bin öğrenci lise mezunu oluyor.
Ne yapacaklar?
Nerede iş bulacaklar?
Nasıl para kazanacaklar?
Özsaygıları ne olacak?
Nereden özdeğer kazanacaklar?
Özgüven kaynakları ne olacak?
Bir milyon işsiz genci olan Türkiye.
2008 yılının 3 milyon 776 bin işsizin bir milyonu genç.
İşsiz, aşsız umutsuz bir milyon genç.
***
Okullar sıkıcı ama futbol eğlenceli.
Matematik neye yaracayacak belli değil, ama eğlence çok yarayışlı.
Fen pek zahmetli de, hoplayıp zıplamak iyi geliyor.
Yarısı Türkçe yarısı İngilizce idare ediyoruz.
Ne Türkçemiz tam ne İngilizcemiz.
Ot içenimiz var mı bilmiyorum ama, zokayı yutanımız çok...

ERDAL ATABEK - 20/07/2009 - (2000’Lİ YILLARDA - Cumhuriyet)

7 Aralık 2009 Pazartesi

Saat Kaç?.. İlhan Selçuk


10 Kasım 2009


Atla deve değil, gözünüzde büyütmeyin, insanlık tarihini ele alırken dönüm noktaları vurgulandı mı iş kolaylaşır…
Geçmişte insanın tohumlanmasından sonra başlayan göçerlik süreci insanın toprağı tohumlamasına dek sürdü…
Sonra?..
Bir arada yaşamanın zorunlu kıldığı kurallar devlet düzenini ortaya çıkardı…
Sonra?..
Akıl devreye girinceye dek devlet düzeni inançla, dinle özdeşti…
Ne zamana kadar?
*
Tarih krallar, imparatorlar, şahlar, padişahlar, savaşlar, istilalar falan, filan meşheri…
Ezber.. ezber.. ezber..
Canımıza okunuyor…
Tarihin anlamını açıklamadan öğrenciye yaşanan olayları ezberletmek, belleğe işkencedir…
Başlangıçtan 1789’a dek geçmişte kurulan tüm devletler dincidirler…
İster Hıristiyan olsun..
İster Müslüman..
İster başka dinden..
Ne olursa olsun..
Ne fark eder ki?..
İnsan birey değil, kuldu geçmişte; kralın, imparatorun, senyörün, padişahın, prensin, şahın emrinde kul…
*
Koskoca tarih kapsamında insan bilim devrimiyle birlikte sanayileşme sürecine girmiş; ‘Rönesans’ı, ‘Reform’u, ‘Aydınlanma’yı yaşayarak laikliği benimsemiş, demokrasi düzenini kurmuş…
Nerede?..
Hıristiyanlık dünyasında!..
Nerede?..
Avrupa’da..
Ya İslam coğrafyasında ne var ne yok?..
Dinci devlet sürüyor…
Ve sürmekte..
*
Bir tek istisna Türkiye!..
Ve müstesna Atatürk !..
Ülkede en bilimden uzak kişinin bile bu olanağanüstü durumu öğrenmesi, bilmesi, kafasına çakması geleceğimizin güvencesi için gerek…
*
Batı‘daki gibi bilimsel devrim, Reform, Rönesans, sanayileşme, Aydınlanma evrelerini yaşamadan çağdaşlaşmak için, hem emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşı veren, hem savaşı Aydınlanma Devrimi’ne dönüştürerek laik Cumhuriyet devleti kuran lider Mustafa Kemal Atatürk’tür…
Ve bu nedenledir ki Türkiye bugün Avrupa Birliği’ne üye olabilecek kimliğe erişmiştir.
Gireriz, girmeyiz..
O başka iş!..
*
Reform, Rönesans, Bilimsel Devrim, sanayileşme, endüstri burjuvasının ve proletaryanın oluşmasıyla tabandan tavana doğru dinci devleti yıkarak laikliği benimsemek ve demokrasiye geçmek bir başka tarihsel süreç…
Emperyalizme karşı Milli Kurtuluş Savaşı’yla tavandan tabana laiklik ve demokrasiyi kurmak bir başka tarihsel süreç…
Atatürk zorunlu olarak ikinci süreci yeğledi ve hayata geçirdi…
Tarihte bir eşi daha yoktur…
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin de tarihte ve günümüzde bir eşi daha yoktur…
*
Her devrimin ‘eşyanın tabiatı icabı’ bir karşıdevrimi oluşur…
Bugün Türkiye’de imam okulunda şartlanmış bir kişinin iktidara oturması karşıdevrimin başarısını vurgulamaktadı r…
Karşıdevrim tabanını oluşturdu, iktidara geçti…
Biz buna karşı ne yapıyoruz?..
Türkiye bugün uygarlık kapsamında topun ağzındadır…
Dinci devlete geri dönüşü savunan partiler, gazeteler, televizyonlar, tarikatlar, cemaatler, kurumlar, okullar seferberlik durumundadırlar…
Tümü de Atatürk düşmanıdırlar…
İnsanlık tarihinde bir olağanüstü uygarlık devrimini gerçekleştirmiş kişiyi yıkmak istiyorlar…
Evet, tekrar soruyorum: Biz bu seferberliğe karşı ne yapıyoruz?..
Türkiye topun ağzındadır..
Top ne zaman patlayacak?. .
Saat kaç?..
(10 Kasım 2006 tarihli yazısı)