29 Ekim 2010 Cuma

En Büyük Bayramımız Kutlu Olsun


"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!"
1937, Atatürk
(Münir Hayri Egeli'nin hatıratından)





''Büyük Ata'nın sonsuzluğa karıştığı tarihte, nüfusumuz şimdikinin yarısından biraz aşkın, fabrikalarımız, yollarımız,
okullarımız, üniversitelerimiz şimdikinden çok eksikti. Gazetelerimizin sürüm tutarı şimdikiyle karşılaştırılınca oyuncak
denecek kadar azdı. Fakat bütün bu saydıklarımızın hepsinden önemli olan tek bir şey şimdikinden on kat, yüz kat güçlü idi:
Ulusal ruh ve ulusal bilinç.''

Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu

25 Ekim 2010 Pazartesi

FİLMAJANDA-------Ejder Kapanı (2010)

22 Ocak 2010 tarihinde vizyona giren, yönetmenliğini Uğur Yücel’in yaptığı başrollerini Uğur Yücel,Kenan İmirzalıoğlu, Nejat İşler, Berrak Tüzünataç ve Ceyda Düvenci'nin paylaştığı aksiyon, gerilim, polisiye bir filmdir. 





İstanbul'da, kurbanların hepsinin aftan yararlanıp çıkan sübyancılar olduğu bir cinayetler zinciri başlar. Bunun hemen öncesinde, Güneydoğu'da askerliğini yapan Ensar'ın (Nejat İşler) 12 yaşındaki kız kardeşine tecavüz edilir. Sonrasında Ensar ortadan kaybolur. Cinayetler ortaya çıkınca şüpheler Ensar üzerine yoğunlaşır. Cinayet masasından müdür yardımcısı Abbas (Uğur Yücel) ve başkomiser 'Akrep' Celal (İmirzalıoğlu), soruşturmayı üstlenir. Katil çok zeki ve hızlı hareket etmektedir. Üstelik halk, suçluları cezalandırdığı için katili desteklemektedir. Bu arada Akrep Celal ile stajyer Ezo (Tüzünağaç) arasında bir yakınlaşma başlar.


Film çekimleri Haziran – Temmuz aylarında 7 hafta İstanbul ve 1 hafta Erzincan’da gerçekleştirildi.

Polisiye-gerilim tarzında olan sinema filmindeki aksiyon sahneleri için Fransa’dan özel bir ekip çekimlere teknik destek verdi. Aksiyon sahneleri için ise yine Fransa'da özel arabalar tasarlandı.



Oyuncular

Uğur Yücel (Asayişler Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı) Kenan İmirzalioğlu (Cinayet Büro Amiri, Başkomiser)
Nejat İşler (gazi komando)
Ceyda Düvenci (pavyon kadını)
Berrak Tüzünataç (stajyer polis)





http://tr.wikipedia.org/wiki/Ejder_Kapanı

22 Ekim 2010 Cuma

Sesleniş - Uğur Mumcu


Sesleniş


Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık.
Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük.
Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı , mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık.

Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık.
Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden.

Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık.
Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
Önce, kolumuzu, omuz başından keserek,

yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine.
Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük.
Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük.
Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler,
gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.
Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik,

sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler.
Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze.
Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi.
Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.
Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha.
Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
Herkes tanıktır ki korkmadık.
İçimiz titremedi hiç.
Mezar toprağı gibi taptaze,

mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar,

ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar.
Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere.
Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük.
Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına,
Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım,

unutma bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım,

unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi,

hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi,
unutma bizi, unutma bizi...

17 Ekim 2010 Pazar

FİLMAJANDA-------Erkekler Ağlamaz - Boys Don't Cry (1999)

Gerçekte yaşanmış bir olaya dayanan bu bağımsız filmi Kimberly Peirce yönetmiş, ayrıca senaryosunu da Andy Bienen'la birlikte yazmışlardır. Peirce'ın çektiği ilk uzun metrajlı filmdir. Filmin önemli rollerinde Hilary Swank, Chloë Sevigny, Peter Sarsgaard, Brendan Sexton III ve Alicia Goranson oynamışlardır.
Erkek kıyafetleri ile dolaşan travesti Teena Brandon'ın (filmde Hilary Swank tarafından canlandırılıyor) 1993 yılında gerçeği farkeden erkek arkadaşları tarafından katledilmesi olayına dayanan filmin ilk gösterimi Venedik Film Festivali'nde yapıldı. "Erkekler Ağlamaz" 2000 yılında Hilary Swank'a "En İyi kadın oyuncu" kategorisinde Oscar ve Altın Küre ödüllerini getirdi.Ayrıca film çeşitli festival ve yarışmalarda 40 ödül daha kazandı, 27 dalda daha ödüle aday gösterildi.
Filmin adı The Cure grubunun aynı adlı şarkısından alınmıştır, şarkının bir cover versiyonu filmde de duyulur. Düşük bir bütçe ile bitirilen bu bağımsız dokü-dram hem gişede büyük bir başarı sağladı hem de eleştirmenlerden olumlu notlar aldı.


Filmin Konusu:Nebraska'nın Falls şehri, Brandon Teena (Hilary Swank) adındaki delikanlıyla ilgili dedikodularla çalkalanıyordu, tüm kadınların olduğu gibi tüm kasabalının da dikkatini ve ilgisini çekmişti. Karizmatik kişiliği ve masum yüzünün arkasında kocaman bir sır gizliyordu. O herkesin olduğunu zannettiği kişi değildi.
Her genç insan gibi hatalar yapıyordu ve bu hatalarını da çok pahalıya ödemek zorundaydı. Yeni sevgilisi Lana ve gözü pek arkadaşı John arasındaki sınırları yanlışlıkla aşınca sır, bir vahşetle ortaya çıktı.
Brandon Teena; hararetli bir aşık, toplumdan dışlanmış kimsesiz bir hayalperest, cesur bir hırsız ve haksızlığa uğramış trajik bir suçluydu.

Bu filmdeki rolü Hilary Swank'a bir Oscar ödülü kazandırdı, ancak Chloe Sevigny aday olduğu "En İyi Yardımcı Aktrist" dalında ödül alamadı.

Oyuncular:
Hilary Swank , Chloë Sevigny , Peter Sarsgaard , Alison Folland
Yönetmen : Kimberly Peirce
Senaryo : Andy Bienen , Kimberly Pierce



 
Film Hakkında Notlar
  • Sinema dergisi Premiere 2006 yılında bu filmi "En tehlikeli 25 film" den biri olarak ilan etmişti. Aynı değerlendirmede Hilary Swank'ın ortaya koyduğu oyunculuk performansı "Tüm zamanların en iyi 100 oyunculuk performansı" arasında 83.cü sırada gösterilmiştir.
  • Chicago Sun-Times'ın sinema yazarı, film eleştirmeni Roger Ebert ise filme tam notu olan 4 yıldız verdikten sonra "Boys Don't Cry" ın 1999 yılının en iyi 5 filminden biri olduğunu yazmıştır.
  • "Boys Don't Cry" kadın yönetmen Kimberly Peirce'ın ilk uzun metrajlı filmidir. Peirce 1995 yılında aynı isimle filmin kısa metrajlı bir versiyonunu çekmişti.
  • Filmin dayandırıldığı olay bir yıl önce, 1998 yılında Susan Muska ve Gréta Olafsdóttir'in yönettikleri The Brandon Teena Story adlı bir belgesele de konu olmuştu.
  • Bu filmdeki performansı ile Hilary Swank En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülünü aldı. Bu 1959 yılında Room at the Top filmindeki rolüyle Simone Signoret'nin aynı ödülü almasından bu yana bağımsız bir yapıma verilen ilk benzer ödül olmaktadır.
  • Film adını The Cure adlı İngiliz rock grubunun 1980 yılında çıkardıkları "Boys Don't Cry" albümünden almıştır. Albüm daha önce İngiltere'de çıkardıkları Three Imaginary Boys albümünün ABD versiyonudur ve sadece şarkı sıraları farklıdır. Derleme bir albüm olup long play'in içinde yer alan "Boys Don't Cry" parçası daha önce 1979’da single olarak çıkmıştı.


 

11 Ekim 2010 Pazartesi

9 ihtimal

düşündüğünüz,
söylemek istediğiniz,
söylediğinizi sandığınız,
söylediğiniz,
karşınızdakinin duymak istediği,
duyduğu,
anlamak istediği,
anladığını sandığı,
anladığı….

arasında farklar vardır.
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var.

(Sylviane Herpin)

Yenildiğinizi düşünüyorsanız, yenilmişsinizdir. . .
Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız, korkaksınızdır. . .
Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı düşünüyorsanız, kesinlikle kazanamazsınız demektir. . .
Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, çoktan kaybetmişsinizdir. . .
Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki başarı, ancak onu gerçekten ve her şeyiyle isterseniz gelecektir. . .
Her şey insanın kafasında biter. . .
Alt edildiğinizi düşünüyorsanız, alt edilmişsinizdir. . .
Yükselmek için yüksek düşünmelisiniz. . .
Bir ödülü kazanmadan önce kendinizden emin olmalısınız. . .
Yaşam savaşını kazanan her zaman, en güçlü ya da en hızlı olan değildir. . .
Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden düşünebilen kişidir. . .


Arnold Palmer (Efsanevi Golfçü)