18 Nisan 2011 Pazartesi

Deprem / Tsunami ... Japonya'dan öğrenilmesi gereken 10 şey...

1. YETENEK
Örneğin: inanılmaz mimarlar: Binalar sallandı ama yıkılmadı.

2. DÜZEN
Hiçbir dükkan yağmalaması yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok. Sadece anlayışlı tavırlar.

3. ERDEM
İnsanlar sadece o anda ihtiyaçları olan şeyleri satın aldılar, herkes bir şeyler alabilsin diye.

4. ONUR
Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el kol hareketi yok. Sakinlikleri takdire ve övgüye değer.

5. FEDAKARLIK
Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?

6. DUYARLILIK
Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.

7. EĞİTİM
Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu. Aynen de yaptılar.

8. MEDYA
Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan habercilik.
En önemlisi de, DURUMDAN FAYDALANARAK KOLAY YOLDAN KENDİNE PAY ÇIKARMAYA ÇALIŞAN POLİTİKACILAR YOKTU.

9. VİCDAN
Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.

10. AĞIRBAŞLILIK
Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ızdırap ifade etme görüntüsü yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi. 

Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından dünyanın alacağı çok dersler var.



“Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz.
Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır.
Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!"


Friedrich Nietzsche

13 Nisan 2011 Çarşamba

Unutulmaz Film Repliklerinden


"Makyajına ve yüzündeki boyalarına güvenme.
Yollar da güzeldir ama altından kanalizasyon geçer." (Scarface - Yaralı Yüz)


"Eğer kaçamıyorsan ve başkalarına bağımlıysan, gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun." (Mar Adentro İçimdeki Deniz)


"Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir." (Into The Wild – Özgürlük Yolu)


"Hayat bizi yere serebilir fakat ayağa kalkıp kalkmamak bize kalmış." (Karateci Çocuk)


"Uyku umrumda değil, Leon. Ben aşk istiyorum ya da ölüm." (Léon)


"Hayatta en zoru, birinin seni sevmesine izin verecek cesarete sahip olmaktır." (The Wedding Date  - Kiralık Sevgili)


"Sevdiğin tek kişiyle olamadığında, seni seven tek kişiyle kalabilir misin?"
(Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay)


"Bir şeye gerçekten sahip olmak istiyorsan, bırak gitsin.
Dolaşıp sana geri dönüyorsa, artık sonsuza dek senindir." (Ahlaksız Teklif)

11 Nisan 2011 Pazartesi

SUSMAK VE ÖĞRENMEK


E-postama gelen çok güzel bir paylaşım....

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır onun gelişini iple çekerdim.
Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla.Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksı n babanla?' diye
çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon  seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa
beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu  annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?  

Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel  olmuş.Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye. 

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı . Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki  sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi

Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı 

Ömür Dediğin Üç Gündür,

Dün Geldi Geçti

Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,

O Da Bugündür

7 Nisan 2011 Perşembe

Onurlu İnsan Yağmalamaz

Bir kaç hafta önce Japonya'yı vuran depremden sonra e-posta'ma gelen çok doğru ve düşündürücü bir paragraf....  

 

"Japonya'daki korkunç deprem ve Tsunami sonrası bir tek YAĞMA OLAYINA bile rastlanmaması, rastlantı değildir sanırım. İnsanlar acılarına ve 'her şeye rağmen' sakin, evlerinden arta kalanları temizliyor, bir yandan da komşularına yardım ediyor. Dünyanın en medeni (!) sayılan ülkelerinde dahi doğal afetler sonrası yağma olayları eksik olmadı, JAPONYA'DA İSE OLMADI.. Beyaz ırk, küstahça 'küçük adamlar' diye adlandırdığı Japon Ulusunun büyüklüğünün farkında mı acaba..?"




Aziz Nesin'den bir küçük hikaye


Beş yaşımdayım. Bana daha o yaşımda okuma-yazma, matematik, sarf ve nahiv (dilbilgisi ve sözdizimi)  ve tecvit öğreten ve Kur'an'ı ezberleten Galip Amcam şu gülütü anlatmıştı:

Köpeğe sormuşlar:
- Niçin havlayıp duruyorsun?
- yürekliliğimden ... demiş köpek.
- Öyleyse gerin niçin gelip gidiyor?
Köpek yanıtlamış soruyu:
- Korkumdan!

Altmış yedi yıldan  beri unutamadığıma göre, ölene dek unutamayacağım bu gülütü duyduğumdan bu yana, yaşamımdaki deneyimlerimde gözlemledim ki, havlayıp hırlayarak,  zart zurtla, zorbalıkla, dayak ve işkenceyle başkalarını korkutmak isteyen ve korkutanların kendi­leri daha çok korkmakta ve korkularından gerileri gidip gelmektedir.

Başkalarını korkutmaya çalışan ve korku­tanların kendileri daha çok korkarlar ve korktukça, korkularını yenmek için daha çok korkutmaya çalışırlar.
Bu korku kısırdöngüsü böylece sürer.
Gerçekten yürekli olanlar, ne başkalarını korkutmaya çalışır, ne kendileri korkarlar.

Aziz NESİN

6 Nisan 2011 Çarşamba

Teğmen'in Savunmasından....

 Ergenekon davasında sanık teğmenin mahkemedeki konuşmasından.... e-postaların birinden alıntıdır...
 
" ’Tüfek icat oldu mertlik bozuldu’ derlerdi.
Şimdi namertlik kavramı da değişti.
3 kuruşluk mermi yerini 25 kuruşluk CD’ye bıraktı.
Gez, göz, arpacığın yerini, CD, bilgisayar ve enter aldı.
’Kasten" yapılan işlemlerin yerini ise ’Sehven’ aldı.
Hedef dün olduğu gibi bugün de Türk askeri.
Çanakkale’de yenemediler, Sarıkamış’ta yok edemediler, Kurtuluş Savaşı’nda da yenemediler.
Şimdi bizi üfleyerek yok etmeye çalışıyorlar.
Biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Işığımız o"
 
Tutuklu Sanık Teğmen Mehmet Ali Çelebi



4 Nisan 2011 Pazartesi

AĞAÇLARIN DİLİ


EN AZINDAN AĞAÇ ÇEŞİTLERİNİ HATIRLIYALIM....

Dogdugunuz gun, hangi agactan geldiginizi!!! ortaya cikariyor. Iste tarihler ve ozellikleriniz. ..

23-31 Aralik : Elma Agaci
01-11 Ocak : Koknar
12-24 Ocak : Karaagac
25 Ocak-3 Subat : Selvi
04-08 Subat : Kavak
09-18 Subat : Sedir
19-28 Subat : Cam
01-10 Mart : Salkimsogut
11-20 Mart : Ihlamur
21 Mart : Mese
22-31 Mart : Findik
01-10 Nisan : Uvez
11-20 Nisan : Akcaagac
21-30 Nisan : Ceviz
01-14 Mayis : Kavak
15-24 Mayis : Kestane
25 Mayis-3 Haziran : Disbudak
04-13 Haziran : Gurgen
14-23 Haziran : Incir
24 Haziran : Hus
25 Haziran-4Temmuz : Elma
05-14 Temmuz : Cam
15-25 Temmuz : Karaagac
26 Temmuz-4Agustos : Selvi
04-13 Agustos : Kavak
14-23 Agustos : Sedir
24 Agustos-2 Eylul : Cam
03-12 Eylul : Salkim sogut
13-22 Eylul : Ihlamur
23 Eylul : Zeytin
24 Eylul-3 Ekim : Findik
04-13 Ekim : Uvez
14-23 Ekim : Akcaagac
24 Ekim-11 Kasim : Ceviz
12-21 Kasim : Kestane
22 Kasim-1 Aralik : Disbudak
02-11 Aralik : Gurgen
12-21 Aralik : Incir
22 Aralik : Kayin

Elma : (Ask) Cazibeli, fiziksel olarak dikkat cekici, etkileyici.. . Hos bir auraya sahip. Flortoz ve maceraperest ama hassas ve her zaman asIk bir tip. Sevmeye ve sevilmeye merakli. Sadik ve hassas bir es. Comert. Bilimsel konulara yetenegi var. Bugun icin yasar. Hayalgucu yuksek.
Kestane : (Durustluk) Alisilmadik bir guzelligi vardir ama insanlari etkilemek gibi bir derdi yoktur. Adil ve neselidir. Dogustan diplomattir. Cok kolay huzursuzluga kapilir ama her turlu iliskisinde hassastir. Bazen olagandisi davranir. Sevgili bulmakta gucluk ceker.

Incir : ( Hassasiyet) Cok guclu, bagimsiz, tartismalara ve zitliklara fazla izin vermeyen, aile hayatina duskun, iyi bir baba ve hayvan severdir. Sosyal bir kelebek gibidir. Espriden anlar, aylakligi ve tembelligi de sever. Bencilligi vardir. Akilli ve pratiktir.

Disbudak : (Hirs) Farkli bir cekicilige sahip, hayat dolu,talepkar, dusuncesizce hareket eden ve elestirilere kulak asmayan biri. Hirsli, akilli, yetenekli, kaderine
hukmetmeyi seven, egoist olmaya elverislidir. Ama ona guvenebilirsiniz. Bazen beyni kalbine hukmedebilir. Iliskiler cok ciddiye alir ve sadiktir.

Kayin : (Yaraticilik) Iyi bir zevki vardir. Gorunuse ve kendi goruntusune onem verir. Materyalistik sayilir. Hayati ve kariyeri icin cok ve duzenli calisir. Ekonomiktir. Gereksiz risklere girmez. Makul bir tiptir. Diyet ve sporla fizikine dikkat eder

Hus : (Esinlenme) Hayat dolu, etkileyici, elegan, arkadas canlisi, gosteristen uzak, mutevazi, asiriliklardan hoslanmayan, kaba seylerden nefret eden biridir. Dogal ve sakin bir yasami tercih eder. Fazla tutkulu degildir. Hayal gucu yuksek ve az hirslidir. Sakin ve uygun ortamlar yaratir.

Sedir : (Guven) Zarif, her ortama ayak uydurabilen, luksu seven, sagligina dikkat eden, kendine guvenen, baskalarina da biraz yukaridan bakan biridir. Kararli, sabirsiz ve baskalarini etkilemeyi sever. Iyimserdir ve beceriklidir. Tek ve gercek askini bekler. Cabuk karar verir.

Selvi : (Sadakat) Guclu, fiziksel olarak kasli, her ortama uyabilen, hayatla fazla ugrasmayan, hosnut, iyimser, paraya meraklidir Yalnizliktan nefret eder. Kolay kolay tatmin edilemeyecek kadar tutkuludur. Ama sadiktir. Modu cabuk degisir. Kurallara boyun egmez. Biraz da ukala ve ilgisizdir.

Karaagac : (Asil): Musfik, fiziksel olarak duzgun, giyimine dikkat eden, taleplerinde asiriliga kacmayan, insanlara nese verebilen, liderlik etmeyi seven ama kendisi altta olmayi sevmeyen biridir. Durust ve sadik bir estir. Baskalari icin karar vermeyi sever. Comerttir. Pratik zekasi guclu ve iyi bir espri anlayisi vardir

Koknar : (Gizem) Sira disi bir zevki vardir. Sofistike ve kadirsinastir. Guzel olan her seyi sever. Dik basli, cabuk mod degistiren,bencil olmasina ragmen kendisine yakin olanlarla ilgilenen biridir. Cok mutevazi oldugu soylenemez. Hirslidir. Memnun edilmesi zor bir sevgilidir. Cok arkadasi vardir. Cunku ona guvenebilirsiniz.

Findik : (Olaganustu) Cekici, anlayisli, insanlari nasil etkileyecegini bilen, fazla talepkar olmayan, sosyal hayatta aktif ve girisken hatta dovusken biridir. Populerdir. PsIkolojik durumu cabuk degisir. Kaprisli bir asIktir. Ama durust ve esine toleransli davranir. Kusursuz bir yargi yetenegi vardir.

Gurgen : (Zevk sahibi) Cool bir guzel. Dis gorunusune ve bakimli Olmaya dikkat eder. Zevk sahibidir. Baskalarini kendinden fazla dusunur. Hayati mumkun oldugunca kolay bir hale getirmeye calisir. Disiplinli bir hayat icin kilavuzluk eder. Iliskilerinde kibardir. Farkli Sevgililer bulmak ister. Duygulariyla ilgili olarak mutlulugu yakalamasi kolay olmaz. Cogunlukla da baskalarina guvenmez. Kararlarindan da asla emin olmaz.

Ihlamur : (Suphe) Hayatin ona getirdiklerini kabul eder. Kavga ve tartismadan nefret eder. Caliskandir, tembelligi ve bencilligi hic sevmez, streslidir.Yumusak huylu ve merhametlidir. Arkadaslari icin cekinmeden fedakarlik yapar. Becerikli olmasina ragmen bunlari degerlendirmesini bilmez. Mizmizdir. Kiskanc fakat vefalidir.

Akcaagac : ( Ozgur zeka) Hayal gucu ve orijinalliklerle dolu hic de siradan olmayan biridir. Utangac, hirsli, gururlu, kendine guvenli, yeni deneyimlere ac biridir. Genellikle sinirli ve gergin bir yapisi vardir. Hafizasi kuvvetlidir. Cok kolay ogrenir. Ask hayati biraz karmasIktir. Baskalarini etkilemeyi sever.

Mese : (Cesaret): Saglam yaradilisli, cesur, guclu, bagimsiz ve giriskendir. Acima duygusu cok yoktur. Isini sansa birakmayi sevmez. Ayaklarini yere saglam
basmak ister. Hareketlidir
Zeytin : (Erdem): Gunesi, sicak havalari sever. Makul biridir.Kibar duygulari vardir! Agresyon ve siddetten kacinir. Sakin ve toleranslidir. Adalet duygusu gelismistir. Hassas, kiskancliktan uzak bir yapisi vardir. Okumayi ve sofistike insanlarla muhatap olmayi sever

Cam : (Titiz) Uyumlu iliskileri sever. Dinc ve gucludur. Nasil rahat edilebilecegini bilir. Dogal ve hareketli biridir. Iyi bir partnerdir Cok arkadas delisi degildir. Cabuk asIk olur ama atesi cabuk soner.Her seyden kolay vazgecebilir. Ideali bulana kadar her sey gecicidir. Guvenilir ve pratiktir.

Kavak : (Tatminsiz) Fazla kendine guvenmeyen, sadece gerektigi zaman cesaretli olan biridir. Arkasinin guclu olmasini ve sIki insanlarla muhatap olmasini sever. Cok secicidir. Genellikle yalnizdir. Artistik bir dogasi vardir. Kin tutar. Iyi bir organizatordur. Felsefi takilmayi sever. Ama her durumda guvenilebilir biridir. Iliskilerini de cok onemser.
Uvez : (Hassasiyet) Dikkat cekici, nese verici, bencillikten uzak dikkat cekmeyi seven biridir. Hayata baglidir. Yerine ve duruma gore hem bagimli hem bagimsiz
olabilir. Zevklidir. Duygusal, hassas, tutkulu ve artistik ozellikleri vardir. Iyi bir es olur ama cok zor affeder.

Ceviz : (Tutku): Garip ve zitliklarla dolu biridir. Egoist ve agresiftir. Beklenmedik tepkiler gosterir. Asil bir ruhu vardir. Spontanedir. Cok hirslidir ve hic esnekligi yoktur. Zor ve alisilmisin disinda bir estir. Cok zor begenir. Sadece takdir eder. Cok kiskanc ve tutkuludur. Uyum gostermek icin fazla fedakarlik etmekten de hoslanmaz. Ilginc stratejiler uretir.

Salkimsogut : (Melankoli) Guzel ve cok melankoliktir. Etkileyicidir. Guzel ve zevkli seylere meraklidir. Seyahat etmeyi sever. Hayalperesttir. Kaprisli ama durusttur. Baskalarinin duygularina onem verir.Cabuk etki altinda kalir ama beraber yasanmasi zordur. Talepkardir. Sezgileri de kuvvetlidir. AsIkken aci ceker ama demir atabilecegi birini bulabilir

2 Nisan 2011 Cumartesi

Sevilmek için Randevu


Uykusunun baldan tatli oldugu sabahlarda, melek öpüslerle uyandirilmaz olur. Anne bagirir:
"Cabuk ol servisi kaciracaksin!"
Baba kükrer:
"Ne yatmasini biliyorsun, ne kalkmasini!"
Sabahlari günesin dogusunu bilmez cocuk. Hic aydinlanmadan kalkar ici. Taze bir sabah, bayat bir günün devamidir cok zaman.
Her sabah adina yuva denen, adina kres denen o yere birakilir. Baskalarinin annesinde, kendi annesinin hasretini ceker günboyu. Sabahin köründe „benim annem ne zaman gelecek“ diye gözyaslari eker solgun yüzüne dizi dizi.
Aksam ne uzundur. Yuva nice gürültülü.
Sevgilerini konusurlar efkarli saatlerde.
„Benim babam beni cok seviyor.“
„Hayir, benim babam beni daha cok seviyor.“
„Hadi ordan, beni hem babam hem annem daha cok seviyor.“
Baskalarinin babasi kendi cocuklarini cok severse, sanki kendi babalarinin sevgisi azalacakmis gibi kavga ederler. En cok sevilen olmaktir tutkulari. Her pazartesi ne kadar sevildiklerinin ispatini yapmaya koyulurlar.
„Benim babam beni hamburger yemeye götürdü.“
„Biz hem hamburger yemeye gittik, hem de Luna parka gittik.“
„N`apalim. Benim annem beni sinemaya götürdü. Arslan Kral filminde agladik annemle birlikte.“
„Kizlar aglar zaten. Aglamanin neresi eglenceli?“
„Biz babamla mac ettigimiz zaman cok egleniyoruz.“
„Benim babam benimle degil, arkadaslariyla mac etmeye gidiyor.“
„Bak demek ki benim babam beni daha cok seviyor. Bi kere biz ikimiz, yani babamla ben, mac ediyoruz.“
Pazartesileri hep böyle gecer.
Herkes kendi babasinin en sevgili baba oldugunu ispat etmeye calisir. Öteki cocuklar yeni sevgi ispatlarini ortaya koydukca icini bir ürperti kaplar. Baskalarinin babasi cocuklarini daha cok mu seviyordur acaba? O reklam gelir aklina. Kahrolasi reklam. „Evinizi seviyorsunuz, arabanizi seviyorsunuz... Beni sevmiyor musunuz?“
Inanmak üzeredir onu sevmediklerine. Arka koltuga gazoz döktü diye ne cok bagirmisti babasi. Ama olsun, arkadaslarina bunu anlatmazsa eger, babasinin arabasini kendisinden cok sevdigini nereden bilecekler.
Keske her Pazartesi en sevilen evlat oyununu oynamak zorunda kalmasaydi. Bunun icin Pazartesileri hep hasta numarasi yapmasi. Uyanamamasi. En sevilen cocuk olmak yarismasi, bilseniz ne kadar zor diyebilse bir gün, her sey ne kadar kolay olacak.
Oyunu degistirebilirdi. Bu oyunun maglubu oldugunu arkadaslari ögrenecek diye her Pazartesi karanlik bir kuyu olmazdi o zaman. Herkesin annesinin ve babasinin ne kadar iyi anne baba oldugu, cünkü onlara ne cok pahali oyuncak aldiklarinin konusulduklari bir sira „beni anneannem cok sever“ diye bagiriverdi. Sustu arkadaslari. Söyleyebilecek bir sey bulamadilar bir an.
Akin boynunu büküp „benim anneannem yok“ dedi.
Üzüldü o zaman. Ama geri dönemezdi. „benim anneannem beni cok sever. Masal anlatir bana. Yaramazlik yapinca `dayinda böyleydi` der gülerek.“
Arkadaslari ne kadar dinliyor diye sustu birden. Kendisine dogru yönelmis merakli bakislari keyifle seyretti.
Agizlari acik „Ee sonra?“ diyorlardi.
„Sever beni. Masal anlatir. Hic susturmaz beni. Ben konustukca güler. Hay cocuk der. Sen beni güldürdün. Allah da seni güldürsün, der.“
Herkes bir masal büyüsü ile dinlerken onu, anneannesini öteki cocuklarla paylastigini düsünüp susuverdi.
Üsteledi arkadaslari. „Hadi anlatsana!“ dediler.
Top havuzuna dogru kosup „Herkesin anneannesi kendine“ diye bagirdi.
Akin itiraz etti. Hic olmazsa arkadasinin anneannesinde tatmadigi bir duyguyu tadacagini düsünürken ne diye oyunbozanlik yapiyordu. Kizdi. „`Herkesin babasi kendisine` demiyordun ama!“
Duymazliga geldi. Anneannesini hic kimselerle yaristirmak istemiyordu, iste o kadar.
Aksam cabuk oldu. Bu oyunu kazanmisti. Muzaffer bir komutan edasinda dolasti bütün gün. Artik annesine neden Pazartesileri yuvaya gitmek istemedigini anlatabilirdi. Yorganin altina saklanmazdi bundan böyle. Her Pazartesi anneannesinden bir demet yapip götürürdü.
Kapidan iceri girer girmez neseyle bagirdi: „Anne biliyormusun bugün yuvada ne oldu?“
„Görmüyor musun? Telefonla konusuyorum.“
Hic kimsenin sevdigi sey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babasi arabayi seviyordu. Hersey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu oldugunda. Bir de eve misafir gelecek oldumu kendisine hic yer kalmiyordu. Nerelere gitsindi?
Annesi kapatti telefonu. Mutfaktan tencere kasik sesleri geliyordu. Kosarak yanina gitti.
„Sana yardim edeyim mi?“ dedi en sevimli halini takinarak. Annesi manali manali bakti.
„Hayirdir. Bir yaramazlik filan. Bak bir de seninle ugrasmayayim. Cok yorgunum zaten.“
Yorgunluk nasil bir seydi. Bazen elinde oyuncagiyla uykuya daldiginda anneannesi oyuncagi yavasca elinden alir „Nasil yorulmus yavrucak. Uykunun gül kokulu kollari sarsin seni“ diyerek alnina bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eger, ne diye annesi kendisiyle böyle kizgin kizgin konusuyordu.
„Annecigim yoruldugun zaman gül kokulu uykulara dalarsin. Anneannem öyle söylüyor.“
„Uykuya dalayim da gül kokulari kusur kalsin. Yorgunluktan ölüyorum.“
Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun oldugumdan. Böyle yorgun yorgunken...
„Annecigim sen yorulma diye...“
„Yemekte konusuruz cocugum. Bankada isler yetismedi. Baban gelene kadar bunlari bitirmem lazim. Hadi sen oyne biraz.“
„Hani siz yoruluyorsunuz ya...“
„Eeee....“
„Ben de oynamaktan yoruluyorum.“
„Ne yapayim?“
„Bilmem...“
Yapilmamasi gerekenleri biliyordu da büyükler, yapilmasi gerekenleri hic bilmiyorlardi.
Isiklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye basladi. „Mum da yok“ diye diye karistirdi dolaplari el yordami.
Cocuk sirtüstü yatip, anneannesinin köyünü düsündü. Gaz lambasinin isiginda deli tavsan masalini anlatisini. Deli tavsanin duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birlestirip isaret parmaklarini yukari kaldirarak tavsan kafasi yapti. „bak deli tavsan“ diyerek parmaklarini oynatti. Yoldan gecen arabalarin farlari duvardaki tavsana yol acti. Tavsan alabildigine hür dolasti sagda solda. Otlarla kuslarla konustu. Sonra yorgun düstü. Duvardaki görüntü o minik avuclarin acilmasiyla kayboldu. Kolu yavasca kanepeden asagi sarkti.
Neden sonra isiklar geldi. Kadin cocugun hic konusmadigini akli etti birden. Kanepeye kostu. Kücücük dizlerini karnina dogru cekerek uykuya dalmisti.
Masanin üstündeki dosyalara bakti igrenerek. Dindirilmez bir pismanlik doldurdu icini. Uyandirmaktan korka korka kücük alnina bir öpücük kondurdu. Cocuk sanki bu öpücügü bekliyormuscasina „Isin bitince beni sever misin anne?“ dedi.
Kadin, sevilmek icin randevu alan cocuguna bakarak sabaha kadar agladi.


Alıntıdır...