28 Mayıs 2011 Cumartesi

HAYAT NEYE DEĞMEZ !!!!!

Hayat çetele tutmak değildir.
Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, kiminle evli olduğun demek de değildir.
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın veya kimlerin seni sevdiği de değildir.
Hayat ayakkabıların, saçın, derinin rengi, nerede yaşadığın
veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat, notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da, çalıştığın işler de değildir.
Hayat çok arkadaş sahibi olmak ya da yalnız olmak,
kabul görmek ya da görmemek de değildir.
Hayat bunlar degildir.
Hayat;
kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk ve şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat;
kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Neler söylediğin ve ne demek istediğindir,
söylediklerinin arkasında durmandır.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini, olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi; hayatını,
başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat,
bu seçimlerden ibarettir.
Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev, hayattır.
Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye,
bir anlık eğlence için servetini tüketmeye,
bir zamanlık mevkii için el ayak öpmeye, insanları ezip geçmeye,
günlük menfaatlar için onurunu terk etmeye,
bir kısım insanlara kızıp tüm insanlara düşman olmaya
değmez bu hayat...

(E-postalardan...  Anonim)

19 Mayıs 2011 Perşembe

Anadolu İmecesi


İlk buyruğum şu olacak:
«Durgun yaşayışından halk
Uyanmalı, birden bire kalkmalı
Bir köprüdür bu savaş:
Ölümle hayat arasında
Geçemezsek yok bilin
Evlerinizi, köylerinizi, çarşılarınızı Mutluluk, nisan ekimi, alışveriş
Sevişmek buğday yatağı gecelerde
Yok çalışmak ekeneklerde insanca,
Ve bilin ulusça adınız yok.»
İlk buyruğum şu olacak:
«Neyiniz varsa ortaya koymak
Ben ilkönce canımı koyuyorum
Yaşamaya borcum
Ve üflüyorum vatandaşlık alevini
Zor yanan ilkönce
Yüzyıllar söndürmüşse
El birliğiyle yakılacak.
Ve başlayan vatandaş savaşıdır
Dağı delip düze çıkaracağım sizi
Verirseniz, mallarınızdan, canlarınızdan
Kurtarıp yurt sevgi !...»
Veriyoruz Paşam, ben Nevşehir köylerinden
Gelme bir çarığım, giysin beni piyade
O giydikçe ısınır toprak, ayaklarım üşümez
Al benim son çarığımı.         .
Ben Mucur'lu bir çorabım beni kızlar ördü
Dut ağaçları altında, kırmızı dut yiyerek
Kırmızıdır nakışı!
Arasına. bahçelerden bir gül koydum
Giysin beni topçu neferi
Kış gelende ayakları donmasın
Güllerine kuytu bahçelerimizin
Aman paşam bir şey olmasın
Çıkardın gömleğimi veriyorum
Kılıç çalsın giyende süvariler
Yaz sıcağında ağustos güneşinin ellerinden
Terlerini alsın.
Biz küçük dükkancıları kasabaların
Tezgahlarımızda yünlü, tiftik, pamuklu
Patiskalar gıcır gıcır ak
Hepsi buyruğunda olacak.
Aksaray'dan ben semerci İbrahim Kolanlar ve yem torbaları
Bir de ışı! ışıl nallar benden
Ben yaşlıyım... artık ata binemem:
Donatarak şahbaz atı
Ben olayım önde giden
Yirmi bir yaş mızrağında
Süvari alayının.
Biz Niğde ovasının. buğdayları
Biz, esintili arpa tarlası Sungurlu' da
Biz, Havza değirmenlerinin unu
Biz, Çankırı'nın bulguru
Biz nohut, biz mercimek
Bekliyoruz kara\'anaya girecek
Yaralı ellerinde bir tahta kaşık
Siperlerde askerler yiyecek.
Şekerimiz bir topak, veriyoruz
Yemeyiveririz.
Tuzumuz bir tutam, veriyoruz,

Tuz ekmeyiz, aşımıza.
Bir avuç pirincimiz, veriyoruz
Saklamış  düğüne
Davarların sütüne,
Yaylayı katan yağ
Çorbalarımızda az,
Veriyoruz, veriyoruz:
Asker çorbasız olmaz
Zor  bulduk gazımız az
Geceleri o dağlık tepelik haritalara
Lambasız bakılmaz.
Veriyoruz gaz yağını.
Ve yoksul gecelerin mumlarını
Dikiyoruz istasyonları
Askerler geçip gidecek trenlerde
Demiryolları ışıksız olmaz.
Tüfekler, filintalar, mavzerler
Baba yadigarı tabanca
İşte hepsi ortada
Üst üste atıyoruz
Bir mermidir bu toprak kavgasında
Boşaltmayı düşünürdük
Namlusundan çekip aldık
Veriyoruz ordumuza.
Biz Amasya çarşısının demircileri
Biz Kastamonu’lu  yaşlı hızarcılar
Dökümcüler sanatı babadan öğrenmiş
Biz çeliği düzleyenler, tesviyeci
Kılıçlara su verenler Tanrı aşkına
Gülle döken toplara dağ başlarında
Biz dikenler tüfeklerin kayışını
Bizler Geyveli üç kardeş, saraçlar
Bizler Bursalı arabacı esnafı,
Tekerleri mavi otla boyayanlar
Koşu tuttu mu arabalar Orhan Gazi yollarında
Kız seyrine dalar gibi keyfedenler.
Biz ustalar, biz kalfalar, biz çıraklar
Hepimiz hazırız paşam selam olsun
Erzurum çarşısı, Kayseri çarşısı, Maraş çarşısı
Çekiç seslerinden inler karşısı
Başlar demiri, köseleyi eğitmeye ellerimiz
Biz biliriz yaşamanın kadrini insanca
Var olmayı vatanca dokumayı biliriz:
Namuslu ellerimizle…

Ceyhun Atuf KANSU

10 Mayıs 2011 Salı

Mutluluk Reçetesi


KESİP SAKLAYIN: İşte mutluluk reçetesi

·         Doyum sağlayacak kadar bir amaç,
·         Geçinebilecek kadar bir iş,
·         Temel ihtiyaçlara yetecek kadar zenginlik,
·         İş ve eğlenceyi dengeleyecek kadar sağlıklı bir akıl,
·         Birçok insanı beğenecek, bunlardan birazını da sevecek kadar şefkat,
·         Kendini sevecek kadar özsaygı,
·         Muhtaç olanlara verecek kadar iyilik duygusu,
·         Zorluklarla yüz yüze gelecek kadar cesaret,
·         Sorunları çözecek kadar yaratıcılık,
·         Her an gülecek kadar mizah duygusu,
·         İyi bir yarını bekleyecek kadar umut,
·         Hayatı bütün değerleriyle yaşayacak kadar bir sağlık,
·         Sahip oldukların için şükran duygusu.

UNUTMAYIN: Ruhunuzu onarın

5 Mayıs 2011 Perşembe

HIDIRELLEZ


Hıdırellez sözü, insanlara iyilik yapmakla görevli, kutsal varlıklar olduğuna inanılan, Hızır ve İlyas adlarında iki arkadaşla ilgilidir.

Hızır-İlyas söylemi, halk arasında uzun yıllardır süren kullanımın sonucu yıpranmış ve “Hıdırellez” şeklini almıştır.

Yöresel söylentiye göre: Hızır da İlyas da insanları ve doğayı çok seven, iyilik yapmaktan paylaşmaktan ve paylaştırmaktan hoşlanan, yardımsever iki arkadaştır.

İlyas'ın herşeyi merak edip sormak gibi bir alışkanlığı vardır. Hızır ne zaman birşey yapsa İlyas hemen: “Neden yaptın, niye yaptın?” türünden sorularla bunaltırmış onu. Hızır önceleri umursamamak istemişse de sonraları dayanamaz olmuş İlyas'ın bu meraklı ve sürekli sorularına.

Bir gün “Bu böyle olmayacak,ya sen bana sorular sormaktan vazgeçeceksin ya da ayrı ayrı çalışacağız” demiş Hızır. Aralarında böyle bir sorunun çıkmasına üzülen İlyas, bir daha sorularıyla onu rahatsız etmeyeceğini söyleyip özür dilemiş. Ancak, huy bu ya, bir süre sonra sözünü unutup sormuş yine” Bunu neden böyle yaptın?” diye. Hızır'ın tepkisi üzerine de yine söz vermek zorunda kalmış. Kalmış kalmasına ama birkaç gün ancak dayanabilmiş ve yine unutup sorular sormaya başlayınca ayrılmaya, yalnızca yılda bir gün, buluşmaya karar vermişler. Bu birbirini çok seven iki arkadaş.

İşte “Hıdırellez” adı altında, her yıl Mayıs ayının altısında, yurdumuzun hemen her yöresinde, türlü etkinliklerle kutlanan günün söylentili öyküsü.


* * *

Merzifon ve yöresinde Hıdırellez ile ilgili geleneksel kutlamalar sırasında şunlar yapılır:

-Hıdırellez'in her yıl 5 Mayıs günü ikindiden sonra başladığına inanılır.
-5 Mayıs günü ikindiden sonra, genellikle kadınlar, Kümbet Hatun Türbesi'ni ziyarete giderler. Türlü dileklerde bulunup,mumlar yakıp,dua ederler.Dileklerini,türbe çevresindeki küçük taşlarla ya da önceden hazırladıkları modelize şekilleri herhangi bir yere bırakarak yaparlar.
-5 Mayıs günü akşamı, gül dallarına paralar asılır.(Eskiden kese içine para dikilip gül dibine gömülürmüş.) ya da açık cüzdan bırakılır. Böylelikle bolluk ve berekete ulaşmak,varlıklı kişiler olmak düşlenir. Asılan paralar ya da cüzdanlar 6 Mayıs sabah erkenden geri toplanır.
-Evdeki her kişi için yedi fasulye ya da yedi nohut ekilir, gelebilecek kötülüklerin bunlara gelmesi dilenir.
-5 Mayıs akşamı evlenme çağına gelmiş kızlara bulaşık yıkattırılmaz.
-5 Mayıs günü (Nişanlılar arsında) oğlan evi, kız evine Hıdırellez Kurbanı, olarak süslenmiş bir koç gönderir.Bu kurban ertesi gün kesilerek birlikte yenir.Yemeğe çağırılanlar,çarşaf,havlu yemeni ve gönüllerinden kopan armağanlar getirirler.Getirilen armağanlar ipler üzerinde sergilenir.
-Hıdırellez günü,erkenden kalkılıp kapılar açılır.Genç kızlar için hazırlanan sandıklar açılır. Açılır ki eve bereket dolsun, genç kızımız da iyi bir evlilik yapsın.
-Hıdırellez günü,bazıları sabah gün doğarken kırlara,bağlara,bahçelere çıkıp buralarda Hızır'ın ayak izlerine basarak bolluğa ulaşmayı düşler.
-Hıdırellez günü,doğa ve insan sevgisi çok önemlidir;çünkü Hızır ve İlyas,insanları,doğayı, iyiliği ve cömertliği seven, bereketin simgesi olan, kutsallıklarına inanılan dinsel varlıklardır.
-Hıdırellez günü, hiçbir yeşil dalından koparılmaz.
-Hamur işleri,dolmalar,türlü yiyecekler hazırlanarak “NAZIR” adı verilen yerde, Merzifon-Samsun karayolunun yol kenarında, yiyip-içip eğlenilir. (Önceleri Hıdırellez kutlamaları, evlerde, herkesin kendi bağ ya da bahçesinde, daha kalabalık gruplar olarak da Karamustafapaşa Köy'ü yakınlarındaki “Pehlivan” denilen yerde yapılırdı.)
-Merzifon'da sobalar, Hıdırellez'le birlikte kaldırılır.
-6 Mayıs günü ikindi zamanı Hıdırellezin bittiğine inanılır.Ancak eğlenceler hava kararıncaya değin sürer.
-“Hızır uğrasın”  dileği bolluk gelmesi anlamında kullanılır.

* * *

BÜYÜK LAROUSSE GÖRE HIDIRELLEZ

HIDIRRELLEZ-a-(Hızır ve İlyas'ın adlarından) Folk. Hızır ve İlyas Peygamberlerin her yıl buluştuklarına,doğanın yeniden canlandığına inanılan ve halk takviminde yazın başlangıcı sayılan gün (6 Mayıs) Bu günde yapılan şenlik ve törenler.

ANSIKL. Söylentiye göre, Hızır ve ilyas Peygamberler, ölümsüzlük suyundan (Ab-ı Hayat) içmiş iki kardeş ya da dosttur. Her yılın 5 Mayıs'ın? 6 Mayıs'a bağlayan gecesi buluşup doğaya can vermek üzere sözleşmişlerdir. Hızır ak sakallı kırmızı papuçludur. Üzerinde çiçeklerden yapılmış bir cüpbesi vardır.Baharın müjdecisi sayılan Hızır,bitkilere can verir,darda kalanların yardımına koşar.Ayaklarının bastığı yere baharın bereketi yerleşir.
İlyas ise uzun boylu ve nur yüzlüdür.Elinde uzun bir değnek taşır,keçi derisinden yapılmış uzun bir gömlek giyer.O da suların,bir başka inanışa göre de hayvanların koruyucusudur.Gezindiği yerlerde hayvanların bereketi artar,sayıları çoğalır.

Anadolu'nun birçok yöresinde Hıdırellez gecesi dilenen dileklerin gerçekleşeceğine,hastaların iyileşeceğine,uğursuzlukların sona ereceğine,sorunlara çözüm bulunacağına,kısmetlerin açılacağına ve bereketin artacağına ilişkin yaygın bir inanış vardır.Bu nedenle de 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece kırmızı bir bez içine madeni paralar konarak gül dalına asılır.Böylece bereketinin artacağına para ertesi sabah erkenden yerinden alınıp cüzdana yerleştirilir ya da para kesesinin dibine dikilir.Ev sahibi olmak isteyenler, dört yol ağzına ya da bir gül dalının dibine, kibrit kutusu, hamur,çöp vb. şeylerle ev benzeri maketler yaparlar ve ertesi gün erkenden geri alırlar.
Evlenmek isteyen kızlar gelin maketi yapar ve gül dalına asarlarsa evlenecekleri kişiyi düşlerinde göreceklerine inanılır.Aynı amaçla tuzlu yiyecekler yiyip su içmeden yatmak gelenektendir.
Düşlerinde kendilerine altın tastan su verecek kişinin koca adayı olduğuna inanılır.
Evlenmekte gecikmiş olanlar o gece başlarının üzerinde kilit açtırırlar.

O yıl şansının açık olup olmadığını denemek için başvurulan uygulamar da vardır:
Anadolu'nun birçok yöresinde 5 Mayıs gecesi,kapının önüne süt dolu bir tas konulur,bu süt yoğurda dönüşürse evin bereketinin artacağına,evdekilerin şansının açılacağına inanılır.Yalnız,uğurun bozulmaması için kimsenin bu konuda birbirine soru sormaması gerekir.
Aynı amaçla, boyları eşit iki yeşil soğandan birine beyaz; diğerine siyah iplik bağlanır.Ertesi gün bakıldığında beyaz iplik bağlı olan daha çok büyümüşse o yılın uğurlu geçeceğine yok eğer siyah iplikli daha çok büyümüş ise yılın çileli geçeceğine inanılır.
Anadolu'nun hemen her yöresindeki yaygın bir uygulama da : 5 Mayıs akşamı su dolu bir çömlek içine genç kızların yüzük, küpe, toka vb. takılarını koyup gül dalının altına bırakmalarıdır.Ertesi gün anesinin ilki olan bir kız çocuğuna bu eşyalar tek tek aldırılır.Bu sırada maniler okunur okunan mani çömlekten takısı çıkan kızın kısmetidir.
Anadolu'nun bazı yörelerinde de Hıdırellez günü, kasım ayından mayıs ayına değin süren kış döneminin hesaplaşma günüdür.O gün hayvan sayımı yapılır, çobanın hesabı kesilir,yaz dönemi için yeniden anlaşmalar yapılır.
Anadolu'nun her yöresinde, Hıdırellez günü kırlara çıkıp çeşitli eğlenceler düzenlemek gelenektir.O gün kırlarda koşup oynayanların kışın güçlüklerinden kurtulacağına inanılır.Kırlardan toplanan kırk tür bitkiden kaynatılarak elde edilen suyun, tüm hastalıklara iyi geleceği inancı da yaygındır.