18 Mayıs 2012 Cuma

Tasarruf Edebilmek

E-posta kutusuna düşen yazarını bilemediğim bir yazı , güzelmiş , ilk defa okudum valla...

*******       *******       *******

Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü ..   Babaannem eğildi,aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu.
Çocukluk işte,
-Aman babaanne dedim.
- Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
-Sen oturduğun yerden ahkam kesiyorsun, 'dedi.
- Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun? '
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

Aradan yıllar geçti.  Hukuk Fakültesinde Öğrenciyim.   Alain'in proposlarini Okuyorum ..
Birden irkildim.  Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu ..  Ilave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu ..

On dokuz yıl evveldi.  Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, Traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm. 'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun 'diyordu. Doğrusu hayretler içinde kaldım.  Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir .. Birçok eşya üzerinde 'İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı. İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.

İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, Televizyonlar bir haberi duyurur.
'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, Kağıt, ambalaj, kutu varsa, Velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun. "

Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.
Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, Zavallı kimselerdir .. Böyleleriyle; evini Mezat salonuna çevirmiş Zavallı, diye eğlenirler. Bir insanin gösteriş için Eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı Meclisi toplar. Kürsüye çıkar , durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;
-Şu andan itibaren der,
-Tanrı Şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
Dediklerini yapar, en Ustten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder .. Bu durumun Toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak ...

* Gerekmediği halde ELEKTRİĞİ yakmakla, suyu kapamadan boş yere akıtmakla
biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

* Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,
Ilk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.

Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
Bir komutan bir orduyu,
Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu ..

Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Evli arkadaşlara bilgi mahiyetinde...


“Bizim memlekette evli erkek karısından on yıl önce ölüyor..”
Ortalaması bu..
Lafı tersine çevirirsek “Kadın kısmı ortalama olarak kocalarından on yıl daha fazla yaşıyor..”
Batı’da böyle on yıllık fark yaratan, geniş aralıklı bir hayat ortalaması yok.. Bizde var.. Demek ki bizim kadınlar daha kıyıcı..
***
Laf beyliktir ama tekrarlamakta mahzur yok..
Kadının hayatı evlendiği gün başlar, erkeğinki de nikâh masasında biter..
Ondan sonrası besbelli “bitkisel hayat” gibi bir şey..
Nikâh defterine imza atıp da zamanı geriye doğru saydırmaya başladın mı bileceksin ki kurtuluşun olmayacak..
Kadın teknik olarak “başının etini yemekten” başlayıp, bütün vücut hücrelerinin birer birer hakkından gelecek.. Çareyi öte dünyaya firar etmekte bulacaksın..
“Yok daha neler.. Benim karım öyle değildir..” demeyin.. Başınıza geleceğin farkına bile varmazsınız..
Gerçi bazı belirtileri vardır ama erkek kısmısı nedense bunu hep hafife alır..

ERKEN TEŞHİS

Evli bir kadın, kocasını başkalarının yanında eleştirmeye başladı mı bilin ki süreç de işlemeye başlamıştır..
En hafifinden bir eleştiri “Bizimki çok yumuşak başlı.. Hakkını hiç aramaz..” türünden bir laf sokma mesela..
Başlangıçta dozlar hep küçüktür..
“Alışveriş yapmayı bilmez ki.. İlk gördüğünü alır..”
“Bir gün de çocuklarla o ilgilense..”
“Anasının ağzının içine bakar..”

Erkeğin bünyesi bu laf sokmalara bağışıklık kazandıkça kadının verdiği doz artar..
Evliliklerde “Senin için saçımı süpürge ettim..” lafına gelindiğinde bilin ki o lafın muhatabı olan erkek, erken gidicidir..
Evlilik ilişkisinde erkek de kavga eder.. O da ağzına geleni söyler.. Lakin erkeğin kavga anındaki saldırıları Kandil Dağları’na yapılan hava hücumları gibidir..
Arka arkaya beş on sorti, ondan sonra hız kesilir..
Kadının saldırısı ise düşük yoğunlukta ve süreklidir.. Şiddet içermeyen ama insanın içine koyan beş on cümleyi her gün erkeğin bünyesine verir..
Tahribat belli olmasa da her küçük saldırıda erkek binlerce vücut hücresi kaybeder..
Orta yaşlarda günlük hücre kaybı ortalama yüz eli bin ise kadının sistemli saldırıları sayesinde bu günde iki yüz elli bin ortalamaya çıkar..
Nüfus istatistiklerimize yansıyan “on yıllık hayat farkını” ortaya çıkaran da bu aşırı hücre kaybıdır..
***
Televizyonlardaki evlilik programlarını izleyin..
Elli, altmış yaş aralığındaki kadınların çoğu kocalarını öbür tarafa teslim edip gelmişler..
Aynı yaş aralığında olup da eş arayan erkeklerin çoğu boşandıkları için oradalar..

Hâlâ evlenmek için programdan programa gezinmeleri ise bir önceki nikâhlarında bünyelerine giren “evlilik virüsünün” etkisinden..
Erkeğin erken yolcu olmasına sebep olan bu virüsün diğer yan etkisi de erkeği sersemletmesi.. Veya mevcut sersemliğini ikiye katlaması..
Erkeğin zaman zaman kendini mutlu sanması da bu sebeptendir.. Demek ki bu virüs kafa da yapıyor..
ŞARTIMIZ VAR..
Evlilikte tartışma kaçınılmazdır..
Erkek sersem gibi bu tartışmalara dalarsa, bünyesindeki hücre kaybı daha çok olur.. Burada haklı olup olmamak önemli değildir..
İşin doğrusu şudur:
Erkek hatalıysa, lafı gevelemeden bunu itiraf etmelidir.. kadın hatalıysa erkek susmalıdır.
Bunu söylemekten dilimde tüy bitti ama tekrarında fayda var..
Evlilik ilişkisinde kadın tavuk ise erkek solucan kapasitesindedir.. Tavukla tartışan solucan hep kaybeder.. İyisi mi susup, ömrü uzatmaya bakmalı..
Şimdiii.. Kadınla yaşamayı seçen erkek için hiç mi umut yok, diye soracaksınız..
Erkek kısmısının “gönüllü hayat koçu” olarak söyleyeyim, var.. Ama şarta bağlı..
O şartları da Çin’de yaşayan bir bilge kişi belirlemiş..
Çinli bilge kişi evlenmeye niyetlenen erkeğe beş önemli tavsiyede bulunuyor..
“Bulacağın kadın hem evde marifetli olsun hem de sana kendi işinde yardım edebilsin.. Aynı zamanda kendisi de zengin olsun..”
(Tövbe estağfurullah.. Sövdürecek beni..)
“Bulacağın kadın esprili, şakacı, gülmeyi ve güldürmeyi bilen biri olsun..”
(Konservatuarların çevresindeki kafelere dadan mı demek istiyor acaba)
“Bulacağın kadın güvenilir olmalı ve yalan söylememeli..”
(İyi de evlenmeden önce nasıl test edeceksin?)
“Bulacağın kadın yatakta da iyi olmalı.. Bunu sevmeli..”
(Bu da bir çeşit piyango.. Geldik en önemli şarta..)
“Bulacağın bu dört kadın birbirini tanımamalı..”
(Oley be!)
Ne öğrendik şu ana kadar?
Biiir.. Ya doğru seçimler yapıp, seçtiğin kadınları yüz yüze getirmeyeceksin..
İkiii.. İmkânsızlıktan veya yeteneksizlikten tek seçenekte kalmışsan, tartışmayacaksın..
*Erkeğin kadınla tartışma kapasitesi sınırlı olduğundan bu tür zorlamalar aşırı hücre kaybına sebep olur.. Kadında ise bu yetenek sınırsızdır..
Çünkü kadının kasnak (basen) dediğimiz nahiyesi erkeğinkinden daha yağlıdır.. Burada “Steatopoji” dedikleri kıç yağı bulunur..
Aynı yağ devenin hörgücünde de vardır.. Deve bu sayede on dokuz gün su içmeden çölde yürüyebilir..
Kadın da o yağ sayesinde çıkan bir kavgayı, hiç yorulmadan, o yağdan beslenerek günlerce sürdürebilir..
Anladınız mı şimdi?
Haaa! “Benim popom da fena değildir.. Kavgadan, tartışmadan kaçmam..” diyorsanız o başka..
Dötüne güvenen borazancıbaşı demişler.. 

8 Mayıs 2012 Salı

Türk Doktorları ve Başarıları


Biraz da güzel ve başarılı işleri yazalım...

1 - )  Harvard üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Gökhan Hotamışlıgil, obezite ve şeker hastalığına sebep olan geni buldu. 
2 - )  Goethe Üniversitesi cerrahlarından Prof. Dr. Tayfun Aybek, kalp krizini önceden haber veren 'çip' geliştirdi.
3 - )  Gaziantep Üniversitesi Plastik Cerrahi Başkanı Doç. Mehmet Mutaf'ın, dudak yarığı konusunda geliştirdiği ameliyat tekniği, Fransa'da 'en başarılı teknik' kabul edildi !
4 - )  Finlandiya Kuopio Üniversitesi Biyokimya Bölümü Öğretim Üyesi  Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu, böbrek taşlarına 'nanobakteri' adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığını kanıtladı. 
5 - )  Arkansas Üniversitesi Çocuk Elektrofizyolojisi Bölümü Başkanı  Doç. Volkan Tuzcu, çocukların kalp ritim bozukluğunu ışın kullanmadan tedavi eden yöntem geliştirdi. 
6 - )  Amerikan Nature Dergisi, Türk doktor Murat Digiçaylıoğlu'nun, beyin kanamasından sonra
hücrelerin ölmesini önleyen buluşunu duyurdu. 
7 - )  Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde araştırmalarını sürdüren Dr.Hande Özdinler, bugüne kadar işlevi bilinmeyen Prion isimli proteinin beyin hücrelerinin yenilenmesi açısından önemini ortaya koydu. 
8 - )  Houston Methodist Hastanesi Sindirim Hastalıkları Tıbbi Direktörü Prof. Dr. Atilla Ertan, 'ABD'nin en seçkin 10 hekimi' arasına girdi. 
9 - )  İstanbul 70'inci Yıl Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim Araştırma Hastanesi cerrahlarından Dr. Cengiz Türkmen, ameliyat sonrasında kırılmayı ve ağrıyı önleyen 'omurlar arası sabitleyici' geliştirdi. 
10 - )  Memphis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semahat Demir, ABD'de Bilim-Sağlık Ödülü'ne layık görüldü. 
11 - )  Cornell Üniversitesi Kısırlık Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kutluk Oktay, kadınların menopozdan  sonra da çocuk sahibi olabilmesini sağlayan bir yöntem geliştirdi. 
12 - )  Columbia Üniversitesi Kardiyoloji Direktörü Prof. Dr. Mehmet Öz'ün yazdığı 'You: The Owners Manuel' isimli kitap, ABD'de piyasaya çıktığı gün Harry Potter ve Da Vinci Şifresi'ni geride bırakarak, 350 bin adet sattı.