29 Aralık 2019 Pazar

SİZ NE İSENİZ, ben de oyum.


Bir zamanlar bir ülkede halk ayaklanır hükümdara karşı.
Haklılardır da.
Ne adalet ne düzen kalmıştır ülkede!
Hükümdar ayaklanan halkı meydandaki devasa bir havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar:

"Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz. Böyle isyan etmenize hiç gerek yok. Şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım üzerini de kapattıracağım, sizden tek isteğim bu havuzu süt ile doldurmanız. Herkes gece yarısından sonra bu havuza bir kova süt dökecek. Herkes tek başına dökecek sütü kimse kimseyi görmeyecek. Güneş doğarken hepiniz burada olun. Havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim."
Ertesi gün sabah olur herkes sevinçle toplanır havuzun başına.
Öyle ya artık bu düzenbaz hükümdardan kurtulacaklardır.
Hükümdar da gelir ve üzeri kapalı havuz açılır.
Bir de ne görsünler?... Havuz bes berrak suyla doludur.

Çünkü herkes aynı şeyi düşünmüştür.‘onca sütün içinde benim döktüğüm bir kova suyu kim farkedecek?'...
Hükümdar konuşur:
"Gördünüz mü? Siz ne iseniz ben de oyum. Siz düzenbaz olduğunuz için içinizden kimi seçerseniz seçin sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. O yüzden ben tahtımda kalıyorum siz de layık olduğunuz sistemin içinde."
....Anlayana veya hâlâ Anlayamayanlara....


30 Ağustos 2019 Cuma

Zafere, şerefe için



Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize.
Ama öyle tek-duble falan değil!
Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden.
Sadece rakıyı beyazlatacak kadar su…
Yanına beyaz leblebi; fazla değil 3-5 tane…

27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;

Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)’e;

Kütahya'nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)’e;

Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran Miralay Behiç Bey’e;

İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım (Karabekir)’a;

İzmit ile Adapazarı'nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)’ye;

Birlikleri ile İzmit ve adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)’a;

Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılan Albay Hüseyin Rauf (Orbay)’a;

İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye'ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)’e;

İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)’ye;

Harbiye'de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşı'ndaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "Hocam" diye hitap edilen, Büyük Taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)’ye;

Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)’ye;

Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye;

İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye saran, bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya;

Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)’ya;

Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye;

Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye;

Düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen Yörük Ali Efe’ye;

Bekir Ağa Bölüğü`ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu`ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a;

Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep’e;

Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle İzmir'deki vatan görevine başlayan İngiliz Kemal lakabıyla anılan Türk ajan Ahmet Esat (Tomruk)’a;

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a;

İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;

Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;

İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e;
Sebahat’e ;

Zeliha’ya;

Darülfünunlu Saime’ye;

12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;

“Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e;

Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;

Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;
Nebile’ye;

Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye;

Ödemişli Fatma’ya;

Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye;

Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye;

Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye;

Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye;

Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a;

Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye;

Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye;

Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a;

Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye;

Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a…..

Soyadını İnönü meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e;

“Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Mustafa Kemal’e…

Zafere, şerefe için;
Afiyet olsun!


30 Mart 2019 Cumartesi

Kovun Kürekçiyi

Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi.
Japonların takımında,
8 kişi kürek çekiyor,
1 kişi dümencilik yapıyordu.

Türk Takımında ise,
2 kişi kürek çekiyor,
3 kişi şeflik
3 kişi müdürlük yapıyor
1 kişi de dümeni kullanıyordu.

Her iki takım da, performanslarını en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti.
Büyük gün geldi ve iki takım da, kendini hazır hissediyordu.
Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar.

Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.
Türk şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.
Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek ve koordinasyonu güçlendirmek için 1 genel müdür atandı ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayisi da 1 e indirildi.

Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alındı.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.

Japonların takımında,
8 kişi kürek çekiyor,
1 kişi dümencilik yapıyordu.

Türk Takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi:
1 Genel Müdür
3 Müdür
3 Dümen Şefi
1 Dümenci
1 Kürekçi.

İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.
Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti.

Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.

29 Mart 2019 Cuma

Üzeyir GARİH'in Adana'da işadamlarına yaptığı bir konuşmadan...

"HAYAT, havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyundur.
Bu toplardan sadece bir tanesi lastiktir, diğer toplar ise camdandır.
Bu toplar;
*İşimizi*,
**Ailemizi*,
*Sağlığımızı*,
**Dostlarımızı * ve
*Benliğimizi temsil etmektedir.
Bu 5 top içinde bir tek İŞİMİZ lastik toptur.
Onu düşürürsek zıplatabiliriz.
Ancak diğer 4 top camdan yapıldığından, düşerse kırılırlar ve yerlerine konulamazlar.
Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız.

Oysa hepimiz,
O lastik topu tutabilmek uğruna, diğerlerini kırıp dökeriz.
Dostlarınızı çantada keklik sanmayın.
Sıkıca sarılın onlara, tıpkı hayata sarıldığınız gibi.
Çünkü onlarsız hayat anlamsızdır.

Hayatı çok hızlı koşmayın.
Nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın.
Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın."



27 Mart 2019 Çarşamba

İki şey var ki!


Giordano Bruno 16. asır Latin düşünürü, 1548 İtalya doğumlu bilim adamı...
Onun günümüze kadar gelen "İki şey" hakkındaki sözleri, bugün değerlerinden hiçbir şey kaybetmemiş...

Hatırlayalım!

* İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir:
1- Şikâyetçilik  2- Dedikodu

* İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek...


* İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek 2- Hak yememek

* İki şey kişiyi gözden düşürür:
1- Demagoji (laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)

İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar:
1- İradeye hakim olmak  2- Uyumlu Olmak

İki şey 'Ekstra Değer' katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak  2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek.

İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık   2- Cesaretsizlik

İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek  2- Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması  2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek


İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)  2- Felakete odaklanmış olmak

İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)   2-Sükut (susmak)

İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne  2- Baba

İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman  2- Söylenen söz

İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi  2- Bilgi

İki şey "hayatta önemli olan her şey" içindir:
1- Nefes alabilmek   2- Nefes verebilmek

8 Mart 2019 Cuma

Mimoza Çiçeğinin Anlamı Hikayesini Biliyor muydunuz ?

Mimoza çiçeği anlamını da, hikayesini de hayat dolu renklerine borçlu.
İtalya 1946 yılında İkinci Dünya Savaşından yıkık dökük çıkmış; insanlar bir coşku, yaşama dair bir umut aramaktalardı.
Derken İtalyan Kadın Birliği üyesi olan 3 kadın, toplumun yeniden inşasının “kadın dayanışmasına” bağlı olduğunu düşündüler:

Teresa Mattei, Rita Montagnana ve Teresa Noce.
Üç güçlü kadın, bu yaklaşımlarını sembolize etmesi için bir çiçek seçmeyi teklif ettiler. Sunulan tüm teklifler arasında üç tanesi öne çıktı:
Karanfil, anemon ve enfes kokusuyla mimoza çiçeği.

Aşağıdaki özellikleri sayesinde kazanan mimoza çiçeği oldu:
• Sapsarı renkleri ile neşe saçtığı için (Savaşla yıpranan moraller, mimoza çiçeği ile düzelsin diye)
• Martta çiçek açtığı için (Dünya Kadınlar Gününü sembolize etsin diye)
• Büyük bir ağaç haline gelene kadar çok fazla emek ve bakım gerektirmediği için (İtalya da mimoza çiçeği gibi hızla kalkınabilsin diye)
• En önemlisi de, aynı kadınlar gibi kırılgan görünümlerinin arkasında güçlü bir karakter barındırdığı için (Mimoza çiçeği zor coğrafi koşullarda bile çiçek açabilir).

O gün bugündür başta İtalya ve Rusya’da olmak üzere, Dünya Kadınlar Gününde (8 Mart) kadınlara mimoza çiçeği hediye edilmektedir.
Bir kadın sadece sevgilisinden veya çocuklarından değil; dayanışmayı sembolize ettiği için kadın dostlarından da mimoza çiçeği hediyesi alır.
Mimoza çiçeğinin özelliklerini ve dünya literatüründeki yerini göz önüne aldığımızda, mimoza çiçeğinin aşağıdaki anlamları taşıdığını söyleyebiliriz:
• Dayanışma
• Ölümsüzlük ve diriliş
• Hassasiyet, coşku ve umut!


4 Ocak 2019 Cuma

Annelerimiz bize neler öğretti??


Duaların gücünü öğretti: Yat, kalk dua et ki baban müzik setinin bozulduğunu farketmedi..
Mantıklı düşünmeyi öğretti: Ben öyle diyorsam öyledir!

İleri görüşlülügü öğretti: Çıkmadan önce temiz bir çamaşır giy. Yolda Allah korusun başına bir şey gelir, kirli çamaşırla etrafa rezil olursun.
Trajikomikliği öğretti: Sen daha gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürecem.
Çelişkileri öğretti: Kapa çeneni çorbanı iç!!
Dayanıklılığı öğretti: O ıspanak bitene kadar sofradan kalkmak YOK !!!
Meteorolojiyi öğretti: Şu dağınıklıga bak.. Yabanci biri görse, odadan kasırga geçmiş sanar.
Abartmayı öğretti: Sana 500 bin defa söyledim, kirli ayakkabılarınla içeri girme diye..
Korkmayı öğretti: Dinleme bakalım, anne sözü dinleme! Kafana meteor düşecek kenara çekil diye bağırsam, onu bile dinlemezsin di mi?
Kıskanmayı öğretti: Dünyada senin annen baban gibi mükemmel bir aileye sahip olmayan, kaç milyon çocuk var biliyor musun?
Sabırlı olmayı öğretti: Baban eve gelsin sen görürsün..
Diyalog kurmayı öğretti: Sana bir şey sorduğumda cevap ver! Ne söyleyeyim anne? Sus!! Bana cevap verme!!
Tıp bilgilerini öğretti: Gözlerini şaşı yaparken bir gün öyle kalıvereceksin.
Olgunluğu öğretti: Bu tabağın hepsini bitirmezsen asla büyüyemezsin.
Genetiği öğretti: Bütün kötü huyların babana çekti..
Bilgeliği öğretti: Benim yaşıma gel de anlarsın o zaman..
Ve,adaleti öğretti: Birgün senin de çocukların olacak.. İnşallah onlar da sana simdi bana yaptıklarını yaparlar..

3 Ocak 2019 Perşembe

Ratan Naval Tata'nın konuşmasından güzel satırlar



Hintli işadamı yatırımcı, yardımsever ve Tata Sons'un başkanı Ratan Naval Tata'nın Londra'daki konuşmasından güzel satırlar:

👉1. Çocuklarınızı zengin olmaları için eğitmeyin. Onları mutlu olmaları için eğitin. Böylece yetişkin olduklarında eşyaların fiyatını değil değerini bilirler.
👉2. Yiyeceklerinizi ilaçlarınız gibi yiyin. Aksi durumda yiyeceğiniz olarak ilaçları yemek zorunda kalırsınız.
👉3. Sizi seven hiçbir zaman terketmeyecektir çünkü bırakmak için 100 sebep de olsa tutmak için bir sebep bulacaktır.
👉4. İnsanoğlu olmakla insan olmak arasında pek çok fark vardır. Çok azı bunu anlar.
👉5. Doğduğunuzda sevilirsiniz.Öldüğünüzde sevileceksiniz.Arasını Siz başarmalısınız...!

Hızlı yürümek istiyorsanız yalnız yürüyün..!
Fakat Uzun yürümek istiyorsanız beraber yürüyün..!!

Dünyadaki altı en iyi doktor
1.Güneş ışığı
2.Dinlenme
3.Egzersiz
4.Diyet
5.Kendine Güvenme
6.Arkadaşlar
Hayatın her aşamasında devam ettirin ve sağlıklı hayatın keyfini yaşayın.

Aya bakarsanız ..... Tanrının güzelliğini görürsünüz .....
Güneşe bakarsanız ..... Tanrının gücünü görürsünüz ..... ve ....
Aynaya bakarsanız ..... Tanrının en iyi yarattığını görürsünüz ....
Bu yüzden kendinize inanın ..... :) :) :) 😊😊

Bizler turistiz, Tanrı bizim bütün Yol Rezervasyonlarımızı ve Varış Yerlerimizi önceden belirlemiş seyahat acentamız.

Bu yüzden!
Ona güvenin ve HAYAT denilen yolculuğun keyfini yaşayın ...  👍