Internette muhtemelen rastladığım ama tarihini hatırlayamadığım Şebnem Uzunçiçek'e ait güzel bir yazı;
"Senelerdir mantığımın almadığı tek düşünce şu
oldu; nasıl olur da bir ülkenin halkı kendisini işgalden kurtaran, kölelikten
kurtaran, ona insanca, özgür bir yaşam kurmaya çalışan kurucusundan nefret
eder?
Nasıl olur da savaş alanında askerlerini kaybeden
ülkelerin halkları bile onu ders kitaplarına koyar, ona saygı duyarken, kendi halkı
ona bu derece nankörlük eder?
Parlamenter demokrasi bu ülkeye onunla gelmişken, onun
sistemi en kifayetsiz, en vasıfsızın bile bu ülkede seçilme hakkını
sağlamışken; neden onun verdiği bu haklardan bu derece nefret ederler?
Artık öyle iğrenç bir hale geldi ki; kaMAL yazanlar
(islamcı zekası bu kadar), Kurtuluş Savaşı’na ‘tiyatro’ diyecek kadar gözü
dönüp, gerçek tiyatrolarda tankın namlusunu kıçına sokarak durdurduğunu iddia
edenler, “put” diye heykellerine saldıranlar ve en kötüsü; yazılı, belgeli tarihin
yalan olduğunu iddia eden cahiller. Belki cahil diyerek onları aklıyorum,
aslında düpedüz hain demek lazım..
Yarattıkları alternatiflere bakıyorsun; Abdülhamid,
Vahdettin bu ülke tarihinin yüz karaları. Saraydan çıkamayan, halkı birbirine
kırdırmış bir şizofren ve “bana dokunmayın da, ülkeye ne yaparsanız yapın”
diyen bir korkak. Gene bakıyorsun, dünya tarihine geçmiş savaşların,
destanların var ama senin seçilmişin onları silip, senden aldığı vergiyle
beslediği ekranında yalan tarih kahramanları yaratıyor. Taptığı kabile reisini
bile, o adamın yönetim sistemiyle başa getiren soysuz da o yalan tarihi
alkışlıyor.
“Atatürk sana ne yaptı?” diye soruyorsun;
“Dinimi yaşayamadım” diyor. “Ulan soysuz, Yunan’ı,
İngiliz’i memleketi işgal etse mi yaşayacaktın dinini?” diye soruyorsun. “Daha
hayırlı olurdu” diyor. (üstadları fesli soytarı)
Kadına bakıyorsun, “bak sana seçme, seçilme hakkı
verdi, kimse de yokken sende vardı” diyorsun, “sen mal gibi alınıp, satılma
diye kanunlar yaptı” diyorsun, “Ben çarşafla özgürüm” diyor, kocasından dayak
yiyor, öldürülüyor, on iki yaşında tecavüze uğruyor! O hırsla çocuğunu da kendi
gibi yetiştiriyor.
“Bir gecede cahil kaldık” diyor. “Bak o savunduğun
Osmanlı’da sen ırgattın, senin dedenin dedesi okuma yazma bilmezdi. Osmanlı’da
okur yazar bu kadar, Cumhuriyet dönemi bu kadar” diyorsun; “o iş öyle deeel”
diyor.
Örnekler uzar gider ama aslında gerçek ne biliyor
musun?
Atatürk’ü sevmiyor!
Sevmiyor çünkü halk olmayı sevmiyor, ümmet olsun biri
onu gütsün istiyor.
Sevmiyor çünkü derdi vatan, millet, birlik falan
değil. Kendisi gibi olmayan ölsün istiyor.
Sevmiyor çünkü “Allah, kitap” deyip hırsızlık yapsın,
kimse hesap sormasın istiyor.
Sevmiyor çünkü medeni kanun, hukuk falan işine
gelmiyor. İstediğine tecavüz etsin, sıkıldığı kadını sorgusuz sualsiz kapının
önüne koyabilsin istiyor.
Sevmiyor çünkü yaşadığı yerin içine sıçıp, içine
sıçamadığı bir cennetin hayaliyle yaşıyor.
Sevmiyor çünkü sanat, doğa, bilim falan işine
gelmiyor. O istiyor ki beyni hiç çalışmasın, osurana gülsün, küfredeni sevsin,
ağaç keseni baş tacı etsin.
Sevmiyor çünkü onun yaşayamadığı hayatı o Atatürkçüler
yaşıyor, onun giyemediği kıyafetleri Atatürkçüler giyiyor, onun anlamadığı
insanca sohbetleri Atatürkçüler yapıyor. Hayalini kurduğu hayatı Atatürkçüler
yaşıyor.
Eline ilk para geçtiğinde de, o Atatürkçülerin
yaşadığı yere taşınıyor, çocuğunu onların okuluna yolluyor.
İçten içe biliyor kendisi gibi olanların sapkınlığını,
içten içe biliyor insanca yaşamın Ata’mın yolundan geçtiğini. İtiraf edemiyor
sadece. Biliyor kendisi gibi olanların insanlıkla alakası olmadığını. Korkuyor
yutarlar onu diye.
Gene de; ilk kıçı sıkıştığında “iki ayyaş” dediğinin
gölgesine sığınıyor, afişlerini asıyor partisinin binasına yıllar sonra.
Bizler? Biz hiç kandırılmadık. Biz hiç o kadar salak
olmadık. Biz hiç o kadar güzel salak ayağına yatmadık. Neysek oyuz.
Özlemle, saygıyla, sevgiyle, belki biraz buruklukla.
Ne “ona dokunmak ibadettir” dedik, ne de peygamber
ilan ettik. Biz onu bizim gibi olduğu için, bir baba gibi sevdik. Ömrünü kendi
evlatlarının cebini doldurmak için değil, milletine adadığı için sevdik.
En nihayetinde; yaşımız kaç olursa olsun “Ey Türk
Gençliği!” nin gençleriyiz. Son nefese kadar."