4 saat önce
31 Aralık 2010 Cuma
Mutlu Yıllar
Etiketler:
FOTOĞRAF
18 Aralık 2010 Cumartesi
İstanbul'un en yüksek binası Sapphire'den.....
İnternette bu aralar dolaşan ve tabii e-psotalarımıza düşen bir fotoğrafı paylaşayım dedim….
Fotoğraf İstanbul'un en yüksek binası Sapphire'den 236 m'den bir cumartesi sabah çekilmiş..
En öndeki bina Tekfen Tower..
Sonra Kanyon,
Metrocity,
Tat Towers ve
Çamlıca tepesiymiş.......
En öndeki bina Tekfen Tower..
Sonra Kanyon,
Metrocity,
Tat Towers ve
Çamlıca tepesiymiş.......
16 Aralık 2010 Perşembe
Bir yaşam kanunu...
Kadın taksiye binmiş ve hava alanına gitmek istediğini söylemişti.
Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önlerine çıktı. Şoförü çarpmamak için sert şekilde frene bastı.
Taksi kaydı, ama diğer arabaya çarpmaktan kıl payı farkla kurtuldu. Siyah arabanın sürücüsü camdan başını çıkarıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.
Taksi şoförü ise gayet sakin ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. Kadın bütün bu olanları şokunu yaşarken, taksi şoförünün tavrına daha da şaşırmıştı.Sordu: "Neden böyle davrandınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastanelik edecekti."
Taksi şoförü gülümsemeye devam ederek: "Çöp Kamyonu Kanunu" dedi.Kadın: "Çöp Kamyonu Kanunu?" diye sordu, anlamamıştı.
Şoför açıkladı:"Pek çok insan, çöp kamyonu gibidir. Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlığı, öfkeyi ve hayal kırıklığını biriktiriyorlar. Ancak doldukça çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar. Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın."
Başarılı insanlar, çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler.
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla "size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için iyi temennilerde bulunun."
Hayat, "%10 " onunla ne yaptığınız, "%90 "onu nasıl alıp karşıladığınızdır...
Etiketler:
DAĞARCIK
14 Aralık 2010 Salı
Yaşamın 3 Dönemi Vardır....
Nasıl Yaşamam Gerektiğini Öğrendiğimde, Bir De Baktım Ki, Ölmekteyim
Leonardo Da VİNCİ
Ne kadar doğru aslında değil mi? :))
(celebi grubundan alıntıdır.)
Etiketler:
DAĞARCIK,
Leonardo Da VINCI
9 Aralık 2010 Perşembe
sana büyük bir sır söyleyeceğim
O zaman izlediğimiz bu “Başka Dilde Aşk” filminden aklımızda kalan bir şiirin tamamını da paylaşalım….
sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
zaman kadındır gönlü çelinsin ister zaman
hep okşansın diz çökülsün hep
dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
taranmış
bir upuzun saç gibi zaman
soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
daha beter seni kaçak
seni yabancı bilmekten
aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
hazzın ötesinde taşındı sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün
sen ki benim saat-şakağımda vurursun
boğulurum soluk alıp vermesen
tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
dudağımda bir dilenen zavallı
acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
işte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
sana benzeyen zamandan söz açmayı
bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
tıpkı uzun bir süre garda
el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim.
zaman kadındır gönlü çelinsin ister zaman
hep okşansın diz çökülsün hep
dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
taranmış
bir upuzun saç gibi zaman
soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
daha beter seni kaçak
seni yabancı bilmekten
aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
hazzın ötesinde taşındı sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün
sen ki benim saat-şakağımda vurursun
boğulurum soluk alıp vermesen
tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
dudağımda bir dilenen zavallı
acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
işte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
sana benzeyen zamandan söz açmayı
bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
tıpkı uzun bir süre garda
el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim.
Louis Aragon
Etiketler:
Başka Dilde Aşk,
Louis Aragon,
Şiir
8 Aralık 2010 Çarşamba
FİLMAJANDA-------Başka Dilde Aşk (2009)
bugün eşimle beraber DVD.den izlediğimiz güzel bir film….
paylaşmak istedim… tavsiye edilir…
Onur'un hayatı kürek takımından arkadaşı Vedat'ın doğumgünü partisinde Zeynep'le tanışmasıyla değişir. Kalabalık ve gürültülü bir barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda Zeynep, Onur'un işitme engelli olduğunu öğrenir. Ama bu durum Zeynep'i Onur'dan uzaklaştırmaz. İşiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken birazda bilmediği bir dünyanın meraklıyla unuttuğu ceketini bahane ederek Onur'u görmeye gider.
Babasının annesini aldattığını öğrendikten sonra bu durumu kabullenemeyip evden ayrılan Zeynep, bir çok iş değiştirdikten sonra çağrı merkezinde çalışmaya başlar ama ağır çalışma şartlarından ve karşılığında kazandığı paradan çok mutsuzdur. Bütün gün telefonda tanımadığı insanlarla konuşmak zorunda kalan Zeynep konuşmadan anlaşabildiği Onur' la huzur bulacağına inanır.
Bu ilişki kendilerini ve hayatı sorgulayan Zeynep ve Onur için bir sınav olacaktır.
Babasının annesini aldattığını öğrendikten sonra bu durumu kabullenemeyip evden ayrılan Zeynep, bir çok iş değiştirdikten sonra çağrı merkezinde çalışmaya başlar ama ağır çalışma şartlarından ve karşılığında kazandığı paradan çok mutsuzdur. Bütün gün telefonda tanımadığı insanlarla konuşmak zorunda kalan Zeynep konuşmadan anlaşabildiği Onur' la huzur bulacağına inanır.
Bu ilişki kendilerini ve hayatı sorgulayan Zeynep ve Onur için bir sınav olacaktır.
Oyuncular
Saadet Işıl Aksoy , Mert Fırat , Emre Karayel , Lale Mansur , Timur Acar , Ayten Uncuoğlu , Metin Çoşkun , Şebnem Köstem , Tuğrul Tülek , Tuna Kırlı
Saadet Işıl Aksoy , Mert Fırat , Emre Karayel , Lale Mansur , Timur Acar , Ayten Uncuoğlu , Metin Çoşkun , Şebnem Köstem , Tuğrul Tülek , Tuna Kırlı
Yönetmen : İlksen Başarır
Senaryo : İlksen Başarır , Mert Fırat
Senaryo : İlksen Başarır , Mert Fırat
Etiketler:
Başka Dilde Aşk,
Film Ajandam,
Mert Fırat,
Saadet Işıl Aksoy
6 Aralık 2010 Pazartesi
Evlilik Okulundaki Sıra Arkadaşınızı Sevin...
E-posta olarak gelen güzel iletilerden biri daha aşağıdadır:
Eşler,
küçücük bir problem karşısında ümitsizliğe düşüyor, karamsar bir ruh haline
bürünüyorlar. Bu sebeple de “geçimsizlik” sürüp gidiyor. Evliliğinin üzerine
kara bulutların çöreklenmesini istemeyenler, şu noktaları dikkate alırlarsa
problemlerini asgariye indirebilirler:
Eşinizi
hizmetliniz olarak görmeyin. Her şeyden evvel eşinizin emrinize verilmiş
hizmetli değil, hayat arkadaşınız olduğunu unutmayın. Bir arkadaş, arkadaşından
ne beklerse ondan fazlasını beklemeyin. Çünkü aşırı beklenti eşleri yılgınlığa
sokar.
Kalp
bilgisayarınızı formatlayın. “Eşim bugün şunu yaptı. Dün de şöyle demişti.”
diyerek eşinizin hatalarını sürekli dosyalayıp yedeklemeyin. Sık sık o kin ve
nefret dosyalarını formatlayın. İnanın, o kadar acı senaryolara sizin bile
kalbiniz dayanmaz.
Kalem
değil silgi olun. Elbette her evlilikte problem olur. Eşlerin birbirine ters
gelen hareketleri bulunabilir. Bu sebeple eşinizin kötülüklerini yazan kalem
değil, o kötülükleri silen silgi olun. Çünkü, yazılan her kötülük zamanla gönül
defterinizin sayfalarını kirletir. Kirletilmiş sayfalara ise “sevgi” sözcüğü
yazılmaz.
“Bana
ne?” demekten kaçının. Bütün aile yükünü eşinizin omuzuna yıkıp “Bana ne?”
diyerek sorumluluktan kaçmayın. Çünkü onca fedakârlık yükünün altında ezilen,
eşinizin ruh dünyası olabilir.
Eşinizin
özgürlüğüne fazla müdahale etmeyin. Her şeyi ince eleyip sık dokumayın. Her
kelimenin üzerinde saatlerce düşünmeyin. Her nokta ve virgüle bir vücut rengi
verip evliliğinizi kâbusa çevirmeyin. Eşinize sırtında yumurta küfesiyle
yaşamanın tedirginliğini yaşatmayın.
Her
gittiği yerin haritasını, yaptığı işin raporunu istemeyin. Kişilik haklarına
saygılı olun. Hiçbir kadın eşinin saat başı telefon edip kendisini kontrol
etmesini, hiçbir erkek de bir toplantıda beş kez aranmasını istemez. Hele de
bir polis hafiyesiyle yaşamak hiç istemez. Mutluluk emek ister. Evlilikte
saadet bahçesinin gülleri çapa ister. Sulanmak, çevresindeki yabani otlardan
arınmak ister. Bu zahmeti esirgeyenler ne gülleri görür ne kokusuyla sarhoş
olur. Bir çiftçi bile tarlasına ne emekler verir. Özenle tarlasını sürer,
tohumunu ve gübresini atar. Döktüğü alın terinin ve emeğinin karşılığını ise
sapsarı başaklarla alır.
Evlilik
okulunuzun sıralarına oturun. Bir diploma uğruna yıllarca okul sıralarına
oturulur. Geceler boyu uykusuz kalınır. Onlarca kitap okunur. Öyleyse şimdi de
evlilik okulunuzun sıralarına oturun. Çaba sarf edin, alın teri döküp, uykusuz
kalın ve mutluluğu yakalayın.
Evlilik
okulundaki sıra arkadaşınızı sevin. Unutmayın “sevilen eş uysallaşır,
sevilmeyen eşse hırçınlaşır”. Bu cümleden olarak kalbinizdeki sevgi pınarının
musluğunu sonuna kadar açın. Açın ki, eşinizin gönül bahçesindeki ağaçlar,
mutluluk meyvesi versin. Şayet o musluğu sonuna kadar kapatırsanız eşinizin
gönül bahçesindeki ağaçların boynu bükülür, yaprakları sararır, çiçekleri
açmadan solar.
GÜLAY ATASOY
(Yazı, Zaman Gazetesi
06.12.2009 tarihli nüshada yayınlanmıştır.
5 Aralık 2010 Pazar
FİLMAJANDA-------American History X (1998) (Geçmişin Gölgesinde)
Babasının katilini bulup öldürme hırsıyla dolu olan Derek, tüm şiddetini dışarıya yansıtır. Oturduğu bölgede kurulan beyaz hareketin lideri olur. Son derece zeki olan Derek, bu zekasını kasabayı karıştırmak için kullanmaktadır. Bir gün başına fena bir dert alır; birini öldürür ve hapse girer.
Oyuncular
Edward Norton , Edward Furlong , Fairuza Balk
Edward Norton , Edward Furlong , Fairuza Balk
Yönetmen : Tony Kaye
Uyarı: Yazının devamı, eserin konusu hakkında ayrıntılı bilgi içermektedir.
Film, 1990'lı yılların ortasında, Venice beach yaşayan Derek Vinyard'ın hikâyesini anlatmaktadır.Çok zeki bir öğrenci olan Derek, babası zenci bir uyuşturucu satıcısı tarafından öldürüldükten sonra, Neo-Nazi olma yolunda büyük adımlar atmıştır. Babası Derek'te, zenciler hakkındaki düşüncelerinden dolayı etkiler bırakmıştır.
Derek bir süre sonra Venice Beach Neo-Nazi çetesinin liderinin sağ-kolu olmuştur. "The Disciples of Christ" yani İsa'nın Hizmetkarları, aynı bölgelerde yaşayan azınlıklardan ve beyaz olmayanlara karşı koruma sağlamak amacıyla, genç beyazlara yardım eli uzatmıştır. Çetenin lideri Cameron Alexander, bir Nazi sempatizanıdır.
Bir gece 3 zenci, Vinyard'ların evinde durur ve Derek'in arabasını çalmaya çalışır.Bunu öğrenen Derek, bir tanesini silahıyla öldürür, diğerini yaralar ve diğerinin kaçmasına engel olamaz.Yaraladığı zenciye, ağzını kaldırıma dayamasını emreder. Ayağıyla zencinin kafasına vurarak onu da öldürür.
Bir süre sonra beyaz polisler gelir ve Derek'i tutuklarlar.Bu sırada küçük kardeşi Danny olayın şokunu üstünden atamaz. 2 zencinin ölümüne sebep olması nedeniyle 3 yıl hapise mahkûm edilir Bu zaman içerisinde, kardeşide onun gibi olmaya başlar. Derek hapse düşer ve hapiste bazı gerçeklerle karşılaşır. Hapisten çıktığında artık bambaşka biridir. Geçmişinden ve yaptıklarındna utanç duyar ve kardeşi Danny'in kendisiyle aynı sonu paylaşmaması için çabalar. Bir aile içinde gelişen ve sonunda aynı aileyi parçalayan ırkçılık hakkında bir film.
Film kısa sürede sinema tarihinin efsaneleri arasına girmiştir. Edward Norton'ın dudak ısırtan performansı Oscar Ödülüne aday gösterilmiş fakat ödülü alamamıştır. İmdb'nin en iyi 250 film listesi içinde 39. sıradadır. Irkçılık karşıtı filmler denince akla ilk gelen filmlerden biridir.ve bu sekılde sonlanır.
Etiketler:
Edward Norton,
Film Ajandam
3 Aralık 2010 Cuma
Real Orhan Pamuk'tur Barça Yaşar Kemal
Real Madrid fiziktir, Barcelona kimya. Real Madrid tarihtir, Barcelona coğrafya. Real Madrid Ezel'dir, Barcelona ise Behzat Ç.
El Clasico’yu analiz edecek değilim. Şu kadarını söyleyeyim; ‘karşılaşma’ dediğiniz şey, işteş bir şeydir. Pazartesi günkü maç daha çok ‘karşılama’ gibi oldu, hem de “Beynelmilel bahar karşılama”. Oysa geçen haftaki ‘Taraftar basın’ yazımdan sonra ilginç bir karşılaştırma yapma niyetindeydim. Son maçı veri almamaya çalışıp, elimden geldiğince tarafsız olarak -ki zorlanıyorum!- yine de deniyorum.
Bence Real Madrid Prado Müzesi’dir, Barcelona Gaudi’nin ta kendisi. Prado dünyanın en iyi sanat koleksiyonlarını barındırır. Ama Gaudi Barcelona’nın sokaklarına sinmiş, kendi içinden çıkan, yaşayan bir sanattır.
Öte yandan Real Madrid karadır; Barcelona deniz. Barcelona günümüzün en muhteşem takımıdır, akıl almazdır, masmavidir. Ama denize benzerler. 10 sene sonra dalgalanır, başka bir şey olabilir. Ama Real Madrid karadır. Ayağını hep sağlam basar. Geçmişte de zirvededir, gelecekte de öyle olacaktır.
Real Madrid fiziktir, Barcelona kimya. Vektörel oynar Madrid. Ronaldo’nun eğik atışlarıyla, Mesut’un dengesiyle kazanır. Oysa Barcelona kimyadır, hatta zincirleme reaksiyon. Bousqets’i getirin Türkiye’ye, üç günde tefe koyarlar. Bojan’ı, Pedro’yu Almanya İkinci Ligi’nde oynatamazsınız. Ama bir araya gelince başka bir şey olurlar.
Real Madrid Nişantaşı’dır, Barcelona Arnavutköy. Madrid ilginin, fiyakanın, zenginliğin merkezidir. Kocaman bulvarlarıyla ihtişamdır. Barça da Eminönü değildir tabii, hava basmada pek aşağı kalmaz ama kendine hastır, özgündür, niştir, dar sokaklarıyla bir tarzdır. Birinin şık arabalarla dolu trafiği şaşalıdır, diğerinin manzarasına doyum olmaz.
Mor-Beyazlılar kızmasın ama Real Madrid kibirdir, Barcelona ukâlalık. Madrid yenilse de burnundan kıl alınmaz, yanına gidilmez, hikmet sorulmaz. Barça’nın ukalalığının arkasında hep bir gerekçe vardır. Bilgisini havalı satar, ama saygınlık da kazanır. Yolda karşınıza çıksa, selam verseniz Barcelona ağır bir edayla selamı kabul eder, Real Madrid yüzünüze bakmaz.
Real Madrid tarihtir, Barcelona coğrafya. Ne yapsa, ne etse tarih peşini bırakmaz Madrid’in. Gururlanan da, eleştiren de o haşmetli tarihi referans alır. Oysa Barcelona coğrafyadır. Oralıdır, toprağına dayanır, toprağında yaşar. Bu yüzden ne kazanırsa kazansın, hep yerel kalır.
Real Madrid resimdir, Barcelona müzik. Anın bütün güzelliklerini barındırır Madrid. Suluboya, pastel fark etmez, tuvalinde her şey vardır. Barca ise müziktir, dinlemeye doyamazsınız, kulağınızın pasını alır. Unutamazsınız.
Haydi abartalım biraz ve ayrıntısını hayal gücünüze bırakarak kategorize/karikatürize edelim. Real Madrid goldür, Barcelona pas. Real Madrid aritmetiktir, Barcelona geometri. Real Madrid Julio Iglesias’ın jantiliğidir, Barcelona Jose Carreras’ın kusursuz sesi. Real Madrid Orhan Pamuk’tur (misal Yeni Hayat), Barcelona Yaşar Kemal’dir (Tabii ki İnce Memed). Real Madrid Ezel’dir, Dayı’ya, Ali’ye rağmen ille de tek tabancadır. Barcelona Behzat Ç’dir, ancak Hayalet, Harun ve Akbaba’yla beraber çözer işleri. Real Madrid her daim rasyoneldir, Barcelona oynadığı oyunla artık irrasyonel. Real Madrid Di Stefano’nun, Ronaldo’nun briyantinli saçındaki jantiliktir, Barcelona askılı pantolon afacanlığı. Real Madrid Zagor’un çığlığıdır, Barcelona Mister No’nun aklı. Maalesef Real Madrid Varyemez Amca’dır, Barcelona Şirinler. Real Madrid Batman’dir, güçlü ve zengin. Barcelona Örümcek Adam’dır ağları bazen kendi başına da örer. Real Madrid birinci sınıf Rioja şarabıdır, Barcelona eğlendiren Sangria. Real Madrid Blackberry’dir, ‘bizinıs’tır. Barcelona ‘multi-tasking’ iPhone. Real Madrid Mourinho’suyla, Ronaldo’suyla Harry Potter’dır, Barcelona Ocean’s Eleven.
Ne dersiniz? Olmuş mu? Yoksa “Benzemez Kimse Onlara” mı demek lazım?
Bence Real Madrid Prado Müzesi’dir, Barcelona Gaudi’nin ta kendisi. Prado dünyanın en iyi sanat koleksiyonlarını barındırır. Ama Gaudi Barcelona’nın sokaklarına sinmiş, kendi içinden çıkan, yaşayan bir sanattır.
Öte yandan Real Madrid karadır; Barcelona deniz. Barcelona günümüzün en muhteşem takımıdır, akıl almazdır, masmavidir. Ama denize benzerler. 10 sene sonra dalgalanır, başka bir şey olabilir. Ama Real Madrid karadır. Ayağını hep sağlam basar. Geçmişte de zirvededir, gelecekte de öyle olacaktır.
Real Madrid fiziktir, Barcelona kimya. Vektörel oynar Madrid. Ronaldo’nun eğik atışlarıyla, Mesut’un dengesiyle kazanır. Oysa Barcelona kimyadır, hatta zincirleme reaksiyon. Bousqets’i getirin Türkiye’ye, üç günde tefe koyarlar. Bojan’ı, Pedro’yu Almanya İkinci Ligi’nde oynatamazsınız. Ama bir araya gelince başka bir şey olurlar.
Real Madrid Nişantaşı’dır, Barcelona Arnavutköy. Madrid ilginin, fiyakanın, zenginliğin merkezidir. Kocaman bulvarlarıyla ihtişamdır. Barça da Eminönü değildir tabii, hava basmada pek aşağı kalmaz ama kendine hastır, özgündür, niştir, dar sokaklarıyla bir tarzdır. Birinin şık arabalarla dolu trafiği şaşalıdır, diğerinin manzarasına doyum olmaz.
Mor-Beyazlılar kızmasın ama Real Madrid kibirdir, Barcelona ukâlalık. Madrid yenilse de burnundan kıl alınmaz, yanına gidilmez, hikmet sorulmaz. Barça’nın ukalalığının arkasında hep bir gerekçe vardır. Bilgisini havalı satar, ama saygınlık da kazanır. Yolda karşınıza çıksa, selam verseniz Barcelona ağır bir edayla selamı kabul eder, Real Madrid yüzünüze bakmaz.
Real Madrid tarihtir, Barcelona coğrafya. Ne yapsa, ne etse tarih peşini bırakmaz Madrid’in. Gururlanan da, eleştiren de o haşmetli tarihi referans alır. Oysa Barcelona coğrafyadır. Oralıdır, toprağına dayanır, toprağında yaşar. Bu yüzden ne kazanırsa kazansın, hep yerel kalır.
Real Madrid resimdir, Barcelona müzik. Anın bütün güzelliklerini barındırır Madrid. Suluboya, pastel fark etmez, tuvalinde her şey vardır. Barca ise müziktir, dinlemeye doyamazsınız, kulağınızın pasını alır. Unutamazsınız.
Haydi abartalım biraz ve ayrıntısını hayal gücünüze bırakarak kategorize/karikatürize edelim. Real Madrid goldür, Barcelona pas. Real Madrid aritmetiktir, Barcelona geometri. Real Madrid Julio Iglesias’ın jantiliğidir, Barcelona Jose Carreras’ın kusursuz sesi. Real Madrid Orhan Pamuk’tur (misal Yeni Hayat), Barcelona Yaşar Kemal’dir (Tabii ki İnce Memed). Real Madrid Ezel’dir, Dayı’ya, Ali’ye rağmen ille de tek tabancadır. Barcelona Behzat Ç’dir, ancak Hayalet, Harun ve Akbaba’yla beraber çözer işleri. Real Madrid her daim rasyoneldir, Barcelona oynadığı oyunla artık irrasyonel. Real Madrid Di Stefano’nun, Ronaldo’nun briyantinli saçındaki jantiliktir, Barcelona askılı pantolon afacanlığı. Real Madrid Zagor’un çığlığıdır, Barcelona Mister No’nun aklı. Maalesef Real Madrid Varyemez Amca’dır, Barcelona Şirinler. Real Madrid Batman’dir, güçlü ve zengin. Barcelona Örümcek Adam’dır ağları bazen kendi başına da örer. Real Madrid birinci sınıf Rioja şarabıdır, Barcelona eğlendiren Sangria. Real Madrid Blackberry’dir, ‘bizinıs’tır. Barcelona ‘multi-tasking’ iPhone. Real Madrid Mourinho’suyla, Ronaldo’suyla Harry Potter’dır, Barcelona Ocean’s Eleven.
Ne dersiniz? Olmuş mu? Yoksa “Benzemez Kimse Onlara” mı demek lazım?
BAĞIŞ ERTEN 03/12/2010
Real Orhan Pamuk'tur Barça Yaşar Kemal
Etiketler:
Barcelona,
Real Madrid
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





