E-posta olarak gelen güzel iletilerden biri daha aşağıdadır:
Eşler,
küçücük bir problem karşısında ümitsizliğe düşüyor, karamsar bir ruh haline
bürünüyorlar. Bu sebeple de “geçimsizlik” sürüp gidiyor. Evliliğinin üzerine
kara bulutların çöreklenmesini istemeyenler, şu noktaları dikkate alırlarsa
problemlerini asgariye indirebilirler:
Eşinizi
hizmetliniz olarak görmeyin. Her şeyden evvel eşinizin emrinize verilmiş
hizmetli değil, hayat arkadaşınız olduğunu unutmayın. Bir arkadaş, arkadaşından
ne beklerse ondan fazlasını beklemeyin. Çünkü aşırı beklenti eşleri yılgınlığa
sokar.
Kalp
bilgisayarınızı formatlayın. “Eşim bugün şunu yaptı. Dün de şöyle demişti.”
diyerek eşinizin hatalarını sürekli dosyalayıp yedeklemeyin. Sık sık o kin ve
nefret dosyalarını formatlayın. İnanın, o kadar acı senaryolara sizin bile
kalbiniz dayanmaz.
Kalem
değil silgi olun. Elbette her evlilikte problem olur. Eşlerin birbirine ters
gelen hareketleri bulunabilir. Bu sebeple eşinizin kötülüklerini yazan kalem
değil, o kötülükleri silen silgi olun. Çünkü, yazılan her kötülük zamanla gönül
defterinizin sayfalarını kirletir. Kirletilmiş sayfalara ise “sevgi” sözcüğü
yazılmaz.
“Bana
ne?” demekten kaçının. Bütün aile yükünü eşinizin omuzuna yıkıp “Bana ne?”
diyerek sorumluluktan kaçmayın. Çünkü onca fedakârlık yükünün altında ezilen,
eşinizin ruh dünyası olabilir.
Eşinizin
özgürlüğüne fazla müdahale etmeyin. Her şeyi ince eleyip sık dokumayın. Her
kelimenin üzerinde saatlerce düşünmeyin. Her nokta ve virgüle bir vücut rengi
verip evliliğinizi kâbusa çevirmeyin. Eşinize sırtında yumurta küfesiyle
yaşamanın tedirginliğini yaşatmayın.
Her
gittiği yerin haritasını, yaptığı işin raporunu istemeyin. Kişilik haklarına
saygılı olun. Hiçbir kadın eşinin saat başı telefon edip kendisini kontrol
etmesini, hiçbir erkek de bir toplantıda beş kez aranmasını istemez. Hele de
bir polis hafiyesiyle yaşamak hiç istemez. Mutluluk emek ister. Evlilikte
saadet bahçesinin gülleri çapa ister. Sulanmak, çevresindeki yabani otlardan
arınmak ister. Bu zahmeti esirgeyenler ne gülleri görür ne kokusuyla sarhoş
olur. Bir çiftçi bile tarlasına ne emekler verir. Özenle tarlasını sürer,
tohumunu ve gübresini atar. Döktüğü alın terinin ve emeğinin karşılığını ise
sapsarı başaklarla alır.
Evlilik
okulunuzun sıralarına oturun. Bir diploma uğruna yıllarca okul sıralarına
oturulur. Geceler boyu uykusuz kalınır. Onlarca kitap okunur. Öyleyse şimdi de
evlilik okulunuzun sıralarına oturun. Çaba sarf edin, alın teri döküp, uykusuz
kalın ve mutluluğu yakalayın.
Evlilik
okulundaki sıra arkadaşınızı sevin. Unutmayın “sevilen eş uysallaşır,
sevilmeyen eşse hırçınlaşır”. Bu cümleden olarak kalbinizdeki sevgi pınarının
musluğunu sonuna kadar açın. Açın ki, eşinizin gönül bahçesindeki ağaçlar,
mutluluk meyvesi versin. Şayet o musluğu sonuna kadar kapatırsanız eşinizin
gönül bahçesindeki ağaçların boynu bükülür, yaprakları sararır, çiçekleri
açmadan solar.
GÜLAY ATASOY
(Yazı, Zaman Gazetesi
06.12.2009 tarihli nüshada yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder