28 Eylül 2011 Çarşamba

Aşık mı? Bekliyorsa, evet!

Aşık mı?
Bekliyorsa, evet!
Bekliyorum...
Kıpırdamadan bekliyorum.
Ürpererek, üşüyerek bekliyorum. Ensemi, omuzlarımı bir rüzgâr yalayıp geçiyor. Çiçekler boyunlarını büküyor sanki; dalları eğiliyor, yaprakları parlaklıklarını bir anda yitiriyor. Kuşlar saniyeler içinde huzursuzlanıp oradan oraya uçmaya başlıyorlar. Onlar da bekliyorlar... İçimde kalkıp gitme arzusu kıpırdıyor. "Bekleme, gelmeyecek" diyor içimde bir ses. Sanki sinsi bir yürekten, şeytani bir zihinden geliyor ses. Beklemek inanmak gibi. Beklemekten vazgeçmek imandan çıkmak gibi... Ben bekliyorum. Hâlâ sımsıkı yumulu tuttugum göz kapaklarına düşecek ışık selini bekliyorum. Bitmek bilmiyormuş gibi gelen ürpertinin çekip gitmesini bekliyorum. Biraz sonra bulutun ardından çıkıyor güneş. Sevgilinin yolun başında görünmesi gibi, ışıltılı gözlerini dikip gülümsemesi gibi. Sanki durup iki çift özlem sözcüğü olsun sarfetmeyecekmişiz de, bütün sakarlığıyla bana çarpacak, üzerime düşecek, kahkahalardan kırılacakmışız... Neşeli sıcaklıgıyla üzerime çullanıveriyor. Alnımı okşuyor sıcak elleriyle, burnuma sürtünüyor, omuzlarıma sarılıyor, kucaklıyor. Ve böylece mutlu sona eriyor güneşi bekleyişim.

Gelelim bu minnacık ve kişisel mi kişisel serüvenin bana hatırlattığı Roland Barthes cümlesine ki, sabahtan beri aklımdan çıkmıyor. "Âşıgın kaçınılmaz kimliği yalnızca budur:Bekleyen..." 
Bir başka yazardan alıntı da yapar Barthes: "Âşık mıyım? Evet, beklediğime göre." 
Burada beklemeyi sadece randevu yerinde bir gözün saatte, öteki çevreyi kolaçan eder halde, huzursuz yürek çarpıntıları durumu olarak görmemek gerek. Âşığın bekleyişi süreklidir. İlgi bekler, ilişki bekler, iyilik bekler, kölelik bekler, efendilik bekler, şefkat bekler, telefon bekler, e-mail bekler... Bazen sakin, bazen huzursuz, bazen huysuz ama ısrarla bekler...

Klasik aşklar iyiden iyiye ve en çıplak haliyle beklemek üzerine kuruluydu. Modern aşklar ise beklentiler ve beklentilerin karşılanması üzerine kurulmaya çalışılıyor... "Ben seni günler, gecelerce bekledim" diyenlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. "Benim ne beklentilerim vardı, yanılmışım" diyenlerin sayısı çoğaldıkça çoğalıyor. Bekleyerek filizlenen aşk, bana kalırsa beklentilerle solup çürüyor. Ne demiş eskiler: Bekleyen derviş muradına ermiş... Oysa beklentilerini büyüten âşık hiçbir zaman tatmin olmaz; hep bir şeyler eksik kalır.

Gördünüz mü, güneşli bir sabahın ruh dalgalanmalarından nerelere geldim, dayandım.
Durdurun beni, şu kağıttan köşede inecek var!

Haşmet Babaoğlu

7 Eylül 2011 Çarşamba

Avrupa Dediğin - Melih Aşık

Siz hiç Avrupa Birliği üyesi ülkelerden birinde yokuş aşağı inerken freni boşalan kamyon duydunuz mu? Ya dolu bir tankerin balataları düzleştiği halde trafiğe çıkabildiğini... Güpegündüz kentin ortasında dolaştığını...
    - Siz bir AB ülkesinde töre cinayeti duydunuz mu? Ya kurşunlanan bir kadının hastanede yalnız bırakıldığını ve yeniden kurşunlandığını...
    - Siz bir Avrupa ülkesinde polisin işkence yapan sanık polisleri bulamadığını duydunuz mu? Amerikan Dışişleri Bakanı'nın "İşkencede ölen falanca gencin katili olan polisleri bulun yoksa dava zamanaşımına giriyor" diye bir AB ülkesi Dışişleri Bakanı'nı uyarması mümkün olabilir mi?
    - Siz milletvekili ve belediye başkan adaylarının tek tek liderler tarafından belirlendiği bir Avrupa ülkesi biliyor musunuz? Böyle bir demokrasi duydunuz mu?
    - Bir Avrupa ülkesi Başbakanı, attığı adımın yanlışlığı ortaya çıkacak diye basının otosansür uygulamasını isteyebilir mi?
    - Gençlerinin kamyon büyüklüğünde jeep'lerle hava attığı ama 14 milyon insanın açlık sınırında yaşadığı bir Avrupa ülkesi olabilir mi? Vatandaşına bu kadar büyük haksızlık ve eşitsizliği reva gören liderlere demokraside yer var mıdır?
    Bunlar Avrupa'da olmaz. AB'ye uymaz... Peki AB'den gelen umutlu mesajlar mı? Onlar vereceklerimizi verene kadar. Bir kez verelim, bakın sonra "Siz bu kılıkta mı Avrupa'ya gireceksiniz" diye aynayı nasıl yüzümüze tutuyorlar.

Melih Aşık – Milliyet – 28.02.2004