20 Kasım 2014 Perşembe

Mevlana'dan

Eğer daima cennette olmak istersen, herkesle dost ol,
hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma.
Düşmanını sevmek, düşmanının da seni sevmesini istersen;
kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle, o düşman senin dostun olur;
Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır...



Kendindendir çektiklerin gölgenden değil...
Ne yaptın da sana dönüşünü görmedin?
Ne ektin de ektiğini biçmedin?
Eylemlerin ruhundan ve bedeninden doğar...
Sonra da çocuğun gibi gelip eteğinden tutar..

19 Kasım 2014 Çarşamba

Şems-i Tebrizi ' den ....


” Savaşların en büyüğü, kendi nefsimizle olandır.  “
Şems-i Tebrizi

Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim
Bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim
Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim
ama senden başka kimse duymayacak
Kimse anlamayacak…

“Sabırsızsın…
Oysa bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine. Dünya sabırla döner. Çünkü güneşin de, ayın da zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol. Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım. Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır.

Uyum güzelliktir. Uyum, suyun özelliğidir. Su, sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur. Su olmasaydı, inci de olmazdı. Sabırlı ol ki istiridye gibi inciler yapasın.
Sözler hakikat değildir, ağzımdan çıkan seslerdir. Hakikati öğrenmek için söze değil, yaşamaya ihtiyaç vardır.  “
Şems-i Tebrizi



Gönül gözün kapanmış olduğu için, aklın sınırları dışına çıkamıyorsun. Gerçek aşkın ne olduğunu bilmediğin için, fedakarlığın da ne demek olduğunu bilmiyorsun. Çoktan bitmiş, heyecanı sönmüş, ancak ilginç ülkeleri gezerek, eğlenceler düzenleyerek, lezzetli yemekleri midenize indirerek, bedenlerinizi yaralarcasına sevişerek birbirinize katlanabildiğiniz cüzi aşkına bakarak, benimkini yargılıyorsun…

17 Kasım 2014 Pazartesi


DÜŞÜNMEK AMA MANTIKLICA…
KIZMAK AMA KEYİFLE...
ŞAKALAŞMAK AMA KIRMADAN...
GÜLMEK AMA KAHKAHAYLA DOLU DOLU...
PAYLAŞMAK AMA BÜYÜK HAZ DUYARAK...
HİSSETMEK AMA TA İÇİMİZDE...
ANLAYIŞ AMA HİÇ ESİRGEMEDEN...
DOSTLUK AMA EN GÜZELİ...
SONRA DÖNÜP GERİYE BAKMAK AMA ONURLA...

11 Kasım 2014 Salı

10 Kasım 2014 Pazartesi

5 Kasım 2014 Çarşamba

Uyuyan Türkiye Vatandaşını Uyandıran İstatistikler

Bir arkadaşım vasıtasıyla ulaştığım çok güzel iki yazı...  Arkadaşın ellerine sağlık... 




3 Eylül 2014 Çarşamba

GÖZLER

Daha önce gelen maillerden kim yazmış bilmiyorum ama...

GÖZLER    
Suriye'nin kadın Devlet Bakanı Bouthaina'dan:
Son zamanlarda duyduğum en doğru söz bu...
"Kadınları türban değil, gözündeki ifade korur. "
Alt tarafı bir çift organla bu kadar çok iş başarıldığı görülmemiştir.
Yeryüzündeki bütün canlıların gözleri sadece, bakıp görmeye yaradığı halde kadın kısmı, neredeyse bir tek ortalığı süpüremez gözleriyle...
Sever, sevişir, beğenir...
Döver, küser, barışır...
Nefret eder, hesap sorar, azarlar...
Kovar, bağırır, çağırır, alay eder...
Erkek de bir insanoğlu, o da yapar demeyin!
Erkekler her durumda öyle bön bön bakarlar.
Asla, ne demek istediklerini anlamazsınız.
Gözlerini konuşturan sadece kadınlardır.
Çocukluğunuzu düşünün...
Annenizin bin türlü bakışı gelecektir aklınıza.
Misafirler gitsin, ben sana gösteririm bakışı...
Hadi artık odana git, yat bakışı...
Ağzını şapırdatma! b! akışı...
Kıçım tutulsaydı da seni doğurmasaydım bakışı...
Aynı babası bakışı...
Babanızdan bir bakış var mı, aklınızda?
Hiç zannetmiyorum olduğunu.
Babayla göz göze bile gelinmez öyle zırt pırt.
Şimdi de
büyüklüğünüzü düşünün...
Kaç kadın bir bakışın peşinden gitmiştir?
Hiç..
Peki kaç erkek bir bakış uğruna odu ocağı terk etmiştir?
Çookk.. 


1 Eylül 2014 Pazartesi

13 Mayıs 2014 Salı

Bir Avuç Kömür....


11 Mayıs 2014 Pazar

Bu­gün an­ne­ler gü­nü....

Bu­gün an­ne­ler gü­nü.
Bu özel gün­de bir an­ne­nin, 5 ya­şın­da­ki bi­ri­cik oğ­lu­na yaz­dı­ğı çok iç­ten mek­tu­bu siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum.
İş­te o mek­tup:
“Sev­gi­li Oğ­lum,
Bu se­nin­le ya­şa­ya­ca­ğı­mız be­şin­ci an­ne­ler gü­nü.
Bu beş yıl­da sa­na ni­ce mek­tup yaz­dım, ki­mi çev­re­miz­de olup bi­ten­ler, ki­mi o an­ki ruh ha­lim, ki­mi de öğüt…
Ama bu­gün sa­na beş yıl­lık (tec­rü­be­siz) an­ne­li­ğim­den ne an­la­dı­ğı­mı ya­za­ca­ğım.
He­men en­di­şe­len­me, sa­de­ce duy­gu­sal şey­ler ya­za­cak ha­va­da de­ği­lim bu sa­bah.
Evet, an­ne­lik dün­ya­nın en ola­ğa­nüs­tü tec­rü­be­si, ama di­ğer ta­raf­tan da akıl­la ya­pı­la­cak bir iş de­ğil!
Bir ke­re uy­ku­suz­lu­ğa ta­ham­mül ede­bil­me, ge­ce­nin bir vak­ti uyan­dık­tan son­ra tek­rar uyu­ya­bil­me be­ce­ri­si­ni ka­zan­mak­tır an­ne­lik.
Ço­cu­ğu uyu­tur­ken uyu­ya­kal­mak, bir an­da uya­nıp pa­nik­le ko­şa­rak ba­ba­nın ku­ca­ğın­da sı­rı­tan “se­n”­i gö­rüp de “o­h” de­mek­tir.
Gaz çı­kar­mak­tan da­ha mü­him bir ha­di­se ola­ma­ya­ca­ğı­na ay­lar­ca inan­mak ve her sa­at, bık­ma­dan bir kar­pu­zu ku­ca­ğın­da do­laş­tı­ra­bil­mek­tir.
Bez­den kur­tul­du­ğu­na se­vi­nip, olur ol­ma­dık yer­ler­de tu­va­let arar­ken söy­len­mek­tir.
Her gün bir ah­ta­po­tu giy­dir­me mü­ca­de­le­si ver­mek­tir.
Oca­ğın, ba­sa­mak­la­rın, priz­le­rin, bı­çak­la­rın, ara­ba­la­rın ya­ni ev­de­ki ve so­kak­ta­ki muh­te­lif şey­le­rin as­lın­da bi­rer po­tan­si­yel ca­ni ol­duk­la­rı­nı fark et­mek­tir!
Sa­de­ce zey­tin­yağ­lı­la­rın de­ğil tüm ye­mek­le­rin so­ğuk ye­ne­bi­le­ce­ği­ni öğ­ren­mek­tir. Ucu ısı­rıl­mış, hat­ta bi­raz çiğ­ne­nip tü­kü­rül­müş ye­mek­le­ri da­hi atıl­ma­sın di­ye yi­ye­bil­mek­tir!
Üç gün­lük be­be­ğe ba­kıp da “i­le­ri­de na­sıl bi­ri­ne aşık ola­cak aca­ba?” kıs­kanç­lı­ğı­nı ya­şa­mak ve onu üzen er­ke­ğe ya da ka­dı­na ya­pa­bi­le­cek­le­ri­ni dü­şün­me man­yak­lı­ğı­dır!
Haf­ta so­nu, ak­şam, ta­til gi­bi sos­yal prog­ram­la­rı ayar­lar­ken “ne­re­ye gi­de­lim?”den ön­ce “ço­cu­ğa kim ba­ka­cak?” ya da “ço­cuk­la be­ra­ber gi­di­le­bi­lir mi?” so­ru­la­rı­nın ce­va­bı­nı bul­mak­tır.
Kav­ga­yı da, ro­man­tiz­mi de, tut­ku­yu da, sar­hoş­lu­ğu da, üzün­tü­yü de, kız­gın­lı­ğı da uy­ku sa­ati­ne denk ge­ti­re­bil­mek­tir!
Ar­ka­daş­la­rı­nın do­ğum gün­le­rin­de, park­lar­da, sa­lın­cak­ta, su kay­dı­ra­ğın­da as­la yor­gun düş­me­mek, ter­si­ne eğ­len­ce­ye ka­tıl­mak­tır.
Ko­nuş­ma­yı, yü­rü­me­yi, ça­tal bı­çak kul­lan­ma­yı sil baş­tan öğ­ren­mek­tir.
İlk ke­li­me­si “an­ne­” ol­sun di­ye giz­li giz­li mü­ca­de­le sür­dür­mek­tir.
İlk adım­la­rı­nı at­tı­ğın­da se­vinç­ten ağ­la­mak, son­ra da so­kak­ta di­lin dı­şar­da pe­şin­den ko­şar­ken, onu bağ­la­ma is­te­ği­ni şid­det­le his­set­mek­tir!
Has­ta­lan­dı­ğın­da, “i­yi­leş­sin de ye­ter ki ya­ra­maz­lık yap­sı­n” di­ye du­a et­mek, üç gün son­ra bu dua­yı ha­fı­zan­dan sil­mek­tir.
Oku­lu, der­si, sı­na­vı der­ken ye­ni­den öğ­ren­ci ol­mak­tır.
Bit­mez tü­ken­mez so­ru­la­ra ya­nıt ara­mak, için­den çı­ka­ma­yın­ca da ba­ba­sı­na sat­mak­tır!
Ama bü­tün bun­lar yü­zün­den “bir­kaç gün git­sem de ka­fa­mı din­le­se­m” der­ken, bir­kaç sa­at için­de bi­le de­li gi­bi öz­le­mek­tir…
Ay­rı kal­dı­ğın­da üze­rin­den çı­kan kı­ya­fe­te sa­rı­lıp da yat­mak­tır…
Ko­ku­su­nu şi­şe­ye ko­yup da par­füm yap­ma­yı dü­şün­mek­tir…
Bir­lik­te ya­ra­maz­lık ya­par­ken, şa­ha­ne kah­ka­ha­lar at­mak­tır…
Acı­sı­nı, göz­yaş­la­rı­nı ken­di içi­ne çek­me­yi is­te­mek­tir… Ge­re­kir­se kar­şı­lık­lı ağ­la­ya­rak özür di­le­mek­tir…
Her gün ge­le­ce­ğe da­ir ha­yal kur­mak­tır…
Bi­ri­ni ken­din­den çok sev­mek­tir… “Se­ni se­vi­yo­ru­m” di­ye boy­nu­na sa­rıl­dı­ğın­da, dün­ya­nın en zen­gin in­sa­nı gi­bi his­set­mek­tir.
En kö­tü gü­nün­de bi­le as­la pes ede­me­ye­ce­ğin bir ne­de­nin ol­du­ğu­nu bil­mek­tir…
Ya­ni her gün küf­ret­mek­le şük­ret­mek ara­sın­da gi­dip ge­len bir de­li­lik ha­li­dir…
De­dim ya, o ne­den­le de an­ne­lik akıl­la de­ğil, an­cak yü­rek­le ya­pı­la­cak iş­tir…
Ha­ya­tı­mın en bü­yük ma­ce­ra­sı için te­şek­kür ede­rim gün yüz­lüm…
İyi ki var­sın, iyi ki her gün böy­le de­lir­ti­yor­sun be­ni…
An­nen

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Doğumgünüm Kutlu Olsun

Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil

Sağlığı iyi olsun…
Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dolaşsın.

Sevdikleriyle birarada olsun…
Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.

Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…
Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.

Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…
Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini hergün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.

Neşesi bol olsun…
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.

Değiştirmek istedikleri değişsin…
İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.

Bir şey ona sürpriz olsun…
Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üçyüzaltmışbeş'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasin. Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.

Bir hayali gerçek olsun…
Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, herşeyin mümkün olduğunu unutmasın.

Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun. Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.

Yeni Yaşında bu dileklerin hepsi gerçek olsun

Doğumgünün Kutlu Olsun...........

29 Mart 2014 Cumartesi

27 Mart 2014 Perşembe

25 Mart 2014 Salı

1 Şubat 2014 Cumartesi

Yaz Dostum


14 Ocak 2014 Salı

Bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır.  Bir ülkede adaletsizliğin varliği ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır.
(Konfüçyüs)

 Voltaire da der ki : İnsanlığın en güzel görevi adalet dağıtmasıdır.  


ve adaletle ilgili Yılmaz Özdil kaleminden hoş bir yazı...
http://tongavekalender.blogspot.com/2012/01/langr-lungur-ylmaz-ozdil.html

13 Ocak 2014 Pazartesi

Mevlana'dan....

MEVLANA DER Kİ : 

Okumaktan zarar gelmez, oku, 
ama Lanet okuma! 
  
Emek ver, kulak ver, ama hiç bir zaman 
Boş verme! 
  
Rakibini geç, sınıfını geç, ama hiç bir zaman 
Gülüp geçme! 
  
Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama, hiç bir zaman 
Yerinde sayma! 
  
Yaklaş, konuş, tanış, ama 
Uzaklaşma! 
  
Hedefe koş, serhada koş, yardıma koş, ama 
Ortak koşma! 
  
Paranı ver, gönlünü ver, canını ver, ama 
Sırrını verme! 
  
Elini aç, gözünü aç, kalbini aç, ama 
Ağzını açma! 
  
Zulmü devir, nefsi devir, ama 
Can devirme! 
  
Ev al, araba al, akıl al, ama 
Beddua alma! 
  
Eşini sev, işini beğen, aşını beğen, ama 
Kendini beğenme! 
  
Davet et, hayret et, affet, tövbe et, ama 
İhanet etme! 
  
Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol, ama 
Bölücü olma! 
  
Ne yap, ne yapma, itil, atıl, ama 
Satılma! 
  
Seslen, uslan, ama 
Yaslanma! 
  
Doğrul, devril, ama 
Eğilme!