4 saat önce
13 Mayıs 2014 Salı
Bir Avuç Kömür....
Etiketler:
Soma
11 Mayıs 2014 Pazar
Bugün anneler günü....
Bugün anneler günü.
Bu özel günde bir annenin, 5 yaşındaki biricik oğluna yazdığı çok içten mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum.
İşte o mektup:
“Sevgili Oğlum,
Bu seninle yaşayacağımız beşinci anneler günü.
Bu beş yılda sana nice mektup yazdım, kimi çevremizde olup bitenler, kimi o anki ruh halim, kimi de öğüt…
Ama bugün sana beş yıllık (tecrübesiz) anneliğimden ne anladığımı yazacağım.
Hemen endişelenme, sadece duygusal şeyler yazacak havada değilim bu sabah.
Evet, annelik dünyanın en olağanüstü tecrübesi, ama diğer taraftan da akılla yapılacak bir iş değil!
Bir kere uykusuzluğa tahammül edebilme, gecenin bir vakti uyandıktan sonra tekrar uyuyabilme becerisini kazanmaktır annelik.
Çocuğu uyuturken uyuyakalmak, bir anda uyanıp panikle koşarak babanın kucağında sırıtan “sen”i görüp de “oh” demektir.
Gaz çıkarmaktan daha mühim bir hadise olamayacağına aylarca inanmak ve her saat, bıkmadan bir karpuzu kucağında dolaştırabilmektir.
Bezden kurtulduğuna sevinip, olur olmadık yerlerde tuvalet ararken söylenmektir.
Her gün bir ahtapotu giydirme mücadelesi vermektir.
Ocağın, basamakların, prizlerin, bıçakların, arabaların yani evdeki ve sokaktaki muhtelif şeylerin aslında birer potansiyel cani olduklarını fark etmektir!
Sadece zeytinyağlıların değil tüm yemeklerin soğuk yenebileceğini öğrenmektir. Ucu ısırılmış, hatta biraz çiğnenip tükürülmüş yemekleri dahi atılmasın diye yiyebilmektir!
Üç günlük bebeğe bakıp da “ileride nasıl birine aşık olacak acaba?” kıskançlığını yaşamak ve onu üzen erkeğe ya da kadına yapabileceklerini düşünme manyaklığıdır!
Hafta sonu, akşam, tatil gibi sosyal programları ayarlarken “nereye gidelim?”den önce “çocuğa kim bakacak?” ya da “çocukla beraber gidilebilir mi?” sorularının cevabını bulmaktır.
Kavgayı da, romantizmi de, tutkuyu da, sarhoşluğu da, üzüntüyü de, kızgınlığı da uyku saatine denk getirebilmektir!
Arkadaşlarının doğum günlerinde, parklarda, salıncakta, su kaydırağında asla yorgun düşmemek, tersine eğlenceye katılmaktır.
Konuşmayı, yürümeyi, çatal bıçak kullanmayı sil baştan öğrenmektir.
İlk kelimesi “anne” olsun diye gizli gizli mücadele sürdürmektir.
İlk adımlarını attığında sevinçten ağlamak, sonra da sokakta dilin dışarda peşinden koşarken, onu bağlama isteğini şiddetle hissetmektir!
Hastalandığında, “iyileşsin de yeter ki yaramazlık yapsın” diye dua etmek, üç gün sonra bu duayı hafızandan silmektir.
Okulu, dersi, sınavı derken yeniden öğrenci olmaktır.
Bitmez tükenmez sorulara yanıt aramak, içinden çıkamayınca da babasına satmaktır!
Ama bütün bunlar yüzünden “birkaç gün gitsem de kafamı dinlesem” derken, birkaç saat içinde bile deli gibi özlemektir…
Ayrı kaldığında üzerinden çıkan kıyafete sarılıp da yatmaktır…
Kokusunu şişeye koyup da parfüm yapmayı düşünmektir…
Birlikte yaramazlık yaparken, şahane kahkahalar atmaktır…
Acısını, gözyaşlarını kendi içine çekmeyi istemektir… Gerekirse karşılıklı ağlayarak özür dilemektir…
Her gün geleceğe dair hayal kurmaktır…
Birini kendinden çok sevmektir… “Seni seviyorum” diye boynuna sarıldığında, dünyanın en zengin insanı gibi hissetmektir.
En kötü gününde bile asla pes edemeyeceğin bir nedenin olduğunu bilmektir…
Yani her gün küfretmekle şükretmek arasında gidip gelen bir delilik halidir…
Dedim ya, o nedenle de annelik akılla değil, ancak yürekle yapılacak iştir…
Hayatımın en büyük macerası için teşekkür ederim gün yüzlüm…
İyi ki varsın, iyi ki her gün böyle delirtiyorsun beni…
Annen
Bu özel günde bir annenin, 5 yaşındaki biricik oğluna yazdığı çok içten mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum.
İşte o mektup:
“Sevgili Oğlum,
Bu seninle yaşayacağımız beşinci anneler günü.
Bu beş yılda sana nice mektup yazdım, kimi çevremizde olup bitenler, kimi o anki ruh halim, kimi de öğüt…
Ama bugün sana beş yıllık (tecrübesiz) anneliğimden ne anladığımı yazacağım.
Hemen endişelenme, sadece duygusal şeyler yazacak havada değilim bu sabah.
Evet, annelik dünyanın en olağanüstü tecrübesi, ama diğer taraftan da akılla yapılacak bir iş değil!
Bir kere uykusuzluğa tahammül edebilme, gecenin bir vakti uyandıktan sonra tekrar uyuyabilme becerisini kazanmaktır annelik.
Çocuğu uyuturken uyuyakalmak, bir anda uyanıp panikle koşarak babanın kucağında sırıtan “sen”i görüp de “oh” demektir.
Gaz çıkarmaktan daha mühim bir hadise olamayacağına aylarca inanmak ve her saat, bıkmadan bir karpuzu kucağında dolaştırabilmektir.
Bezden kurtulduğuna sevinip, olur olmadık yerlerde tuvalet ararken söylenmektir.
Her gün bir ahtapotu giydirme mücadelesi vermektir.
Ocağın, basamakların, prizlerin, bıçakların, arabaların yani evdeki ve sokaktaki muhtelif şeylerin aslında birer potansiyel cani olduklarını fark etmektir!
Sadece zeytinyağlıların değil tüm yemeklerin soğuk yenebileceğini öğrenmektir. Ucu ısırılmış, hatta biraz çiğnenip tükürülmüş yemekleri dahi atılmasın diye yiyebilmektir!
Üç günlük bebeğe bakıp da “ileride nasıl birine aşık olacak acaba?” kıskançlığını yaşamak ve onu üzen erkeğe ya da kadına yapabileceklerini düşünme manyaklığıdır!
Hafta sonu, akşam, tatil gibi sosyal programları ayarlarken “nereye gidelim?”den önce “çocuğa kim bakacak?” ya da “çocukla beraber gidilebilir mi?” sorularının cevabını bulmaktır.
Kavgayı da, romantizmi de, tutkuyu da, sarhoşluğu da, üzüntüyü de, kızgınlığı da uyku saatine denk getirebilmektir!
Arkadaşlarının doğum günlerinde, parklarda, salıncakta, su kaydırağında asla yorgun düşmemek, tersine eğlenceye katılmaktır.
Konuşmayı, yürümeyi, çatal bıçak kullanmayı sil baştan öğrenmektir.
İlk kelimesi “anne” olsun diye gizli gizli mücadele sürdürmektir.
İlk adımlarını attığında sevinçten ağlamak, sonra da sokakta dilin dışarda peşinden koşarken, onu bağlama isteğini şiddetle hissetmektir!
Hastalandığında, “iyileşsin de yeter ki yaramazlık yapsın” diye dua etmek, üç gün sonra bu duayı hafızandan silmektir.
Okulu, dersi, sınavı derken yeniden öğrenci olmaktır.
Bitmez tükenmez sorulara yanıt aramak, içinden çıkamayınca da babasına satmaktır!
Ama bütün bunlar yüzünden “birkaç gün gitsem de kafamı dinlesem” derken, birkaç saat içinde bile deli gibi özlemektir…
Ayrı kaldığında üzerinden çıkan kıyafete sarılıp da yatmaktır…
Kokusunu şişeye koyup da parfüm yapmayı düşünmektir…
Birlikte yaramazlık yaparken, şahane kahkahalar atmaktır…
Acısını, gözyaşlarını kendi içine çekmeyi istemektir… Gerekirse karşılıklı ağlayarak özür dilemektir…
Her gün geleceğe dair hayal kurmaktır…
Birini kendinden çok sevmektir… “Seni seviyorum” diye boynuna sarıldığında, dünyanın en zengin insanı gibi hissetmektir.
En kötü gününde bile asla pes edemeyeceğin bir nedenin olduğunu bilmektir…
Yani her gün küfretmekle şükretmek arasında gidip gelen bir delilik halidir…
Dedim ya, o nedenle de annelik akılla değil, ancak yürekle yapılacak iştir…
Hayatımın en büyük macerası için teşekkür ederim gün yüzlüm…
İyi ki varsın, iyi ki her gün böyle delirtiyorsun beni…
Annen
Etiketler:
ANNE,
Anneler Günü
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Doğumgünüm Kutlu Olsun
Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil
Sağlığı iyi olsun…
Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dolaşsın.
Sevdikleriyle birarada olsun…
Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.
Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…
Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.
Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…
Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini hergün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.
Neşesi bol olsun…
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.
Değiştirmek istedikleri değişsin…
İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.
Bir şey ona sürpriz olsun…
Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üçyüzaltmışbeş'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasin. Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.
Bir hayali gerçek olsun…
Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, herşeyin mümkün olduğunu unutmasın.
Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun. Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.
Yeni Yaşında bu dileklerin hepsi gerçek olsun
Sağlığı iyi olsun…
Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dolaşsın.
Sevdikleriyle birarada olsun…
Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.
Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…
Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.
Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…
Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini hergün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.
Neşesi bol olsun…
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.
Değiştirmek istedikleri değişsin…
İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.
Bir şey ona sürpriz olsun…
Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üçyüzaltmışbeş'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasin. Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.
Bir hayali gerçek olsun…
Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, herşeyin mümkün olduğunu unutmasın.
Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun. Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.
Yeni Yaşında bu dileklerin hepsi gerçek olsun
Doğumgünün Kutlu Olsun...........
Etiketler:
Doğumgünü
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
