9 Kasım 2010 Salı

10 Kasım


20/12/2004 tarihli iletimdir (Süyün)
Takvim belki  10  Kasım’ı göstermiyor ama her gün bir kere daha kaybettiğimiz değerlerimizle tekrar tekrar yaşıyoruz 10 Kasım’ın derin acısını .Bu yazıyı Atamızı kaybedişimizin yıldönümünde yazmıştım ama bugünün 20 Aralık olması yalnızca takvim üzerinde değiştiriyor herhalde zamanı .1938’in 10  Kasım’ından beri bize hiç güneş doğmadı ki sabah olsun, gün dönsün, yeni bir güne devretsin .
Bir alagün içerisinde yaşamaya mahkum edilmişiz .Güneşimizin önüne bulutlar konulup bizi aydınlatmasına engel olunmaya çalışılarak .Ve bugün canım istedi paylaşmayı .Paylaştıkça çoğalacağına inanarak

  Bugün On Kasım.
Yıkımların en büyüğünü yaşadı bundan yıllar önce tüm Türkiye .Ve hala o yıkıntıların arasında sesimizi duyurmaya çalışıyoruz o günden bugüne .
   Sesimizi duyan var mı ?Hayır !
 Birisi vardı sesimizi duyan ,hatta o sesi çıkartmamızı sağlayan ,bir milletin içten içe attığı çığlıkları dışarıya yansıtan ,hayatta kalmamız için hayatını gözden çıkaran ,sesimiz ,soluğumuz , dünümüz bugünümüz ve yarınımız olacak olan bir kişi vardı onu da altmışbeş sene önce kaybettik .
    Evet kaybettik .Hiç kimse şimdi bana o bizim kalbimizde yaşıyor ,bıraktıkları ufkumuzu aydınlatıyor şeklinde muhalif cümleler kurmaya çalışmasın .Daha doğrusu kimse kendini kandırmasın .Çünkü kalpte yaşatmak yetmiyor bazen .O kalbi sunabilmek önemli olan korkusuzca .Bir fikri taşıyabilmek yeni ufuklara .
    Görünüşte herkes Atatürkçü .Ama kaç kişi hesabını soruyor ona küfredenlerin ,onun üzerine titrediği cumhuriyetimize küfredenlerin afla birlikte dışarı çıkmasının .
  
Yavaş yavaş uyutulan bir topluluğuz artık, millet olmaktan çok uzaklarda .Bir şekilde kışkırtılmış, bölünmüş, gençleri bile zıt kulvarlara çekilmiş, kimliklerimizin önüne sağcı,solcu damgası basılmış, kim vurduya giden canların ardından biraz daha sessiz kalmaya alıştırılmış bir toplumuz .
     Işıklarımız birer birer sönüyor hiç kimse bu gidişe bir dur diyemiyor.  Uğur Mumcu'nun ,Ahmet Taner Kışlalı’nın, Necib Hablemitoğlu'nun katilleri hiç bir şekilde bulunamıyor, yakalananlarda afla salınıveriliyor ,olmadı uyum yasaları adında yeni kılıflar uydurularak özgür bırakılıyor. Aslında bütün değerlerimize içten içe çok sağlam küfürler ediliyor .Susuyoruz .
      Karanlığa yavaş yavaş alışıyor gözlerimiz, sönen her bir ışıkla ve uyutulmaya çalışılıyor bir millet. Öyle uygunki ortam uykuya .Karanlık ,ısınmış bir ortam yaratılıyor. Tüm bu nedenlerden dolayı hareketleri kısıtlanmış bireyleriz herbirimiz .
       Söz hakkı hep kürsü sahiplerinde ,mevki sahiplerinde .Onlar konuşuyor biz dinliyoruz .Yanlış yada doğru, kaçımız sorguluyoruz, kaçımız karşı çıkıyoruz .Yıpratılmış o kadar çok hayat var ki .Hangi birinin hesabını sorabiliyoruz .Hep korkutuluyor gözümüz işle ,notla .Susturuluyoruz .
        Peki nasıl oluyorda bu kadar karanlık adamlar tarafından güdülüyoruz ?Nasıl oluyorda sönen her bir ışığa karşı bir mum yakamıyoruz ?Verdimse ben verdim diyen başbakanların, cumhurbaşkanlarının güdümü altında, benim memurum işini bilir sözüyle, devletin kendi organlarının kanatılmasına izin veriyoruz .
        Sonra On Kasımlar geliyor izindeyiz Atam diyoruz.
İzine çıkmak için erken değil mi? Görevlerimiz bitti mi? Daha aydınlık bir Türkiye için çalıştık,yorulduk mu? Hangi izin öyleyse bu ?Bilmiyorum .
        On Kasımlar matem havasında geçmesin demiş zamanında bir bilen .Her
konuşmanın, her şiirin ardına alkışlar ekleniyor şimdilerde.Özümseyemedik hala kaybettiklerimizi .Yada özümsenmesini istemiyor birileri .
       Kaybolan ışıklarımız ,itibarımız ve yavaş yavaş yok olmaya başlayan insanlığımız
       Şehit aileleri aç ,çocukları babasız ,eşleri erkeksiz ve bir hain imralıda karnı tok sırtı pek emirler yağdırıyor  hala .
Baklava çalan çocuklar taşıyor cezaların en ağırını sırtlarında, bankaları hortumlayanlar devlet arazilerine kondurdukları saraylarında .
      Binlerce aç çocuk sokaklarda suçla savaşıyor .Böbrek mafyasının elinden ,sapıkların elinden kurtulmaya çabalıyor ve devletin hapisinde güven içinde büyüyen bir bebeğe olan acıma duygusu bu bebekle birlikte milyonu bulan suçluyu da affettiriyor, daha çok korksun diye güvenden yoksun insanlarımız .
       Kimse boş bir arsada tecavüze uğrayıp kafasına taşla vurulmak suretiyle öldürülen çocuğu hatırlamıyor ,doksanlı yıllarda televizyonlarda her akşam görmeye aıştığımız ama her görüntüde kor gibi yandığımız ,göz yaşı akıttığımız bebek cesetlerini hatırlamıyor.
        Nedense kimse suçsuz yere kaybettiklerimize üzülmüyor onlar için bir adım atmak yerine, biraz daha geriye götürmek istercesine,  geçmişte yolumuzu kesen, hızımızı kesen dikenli telleri atıyor etrafımıza .Çevresi tel örgülerle örülmüş bir hayat yaşıyoruz .Büyük adımlar atamadan ,kolumuzu ileriye doğru uzatmadan kafamızı bile fazla kaldırmaya korkarak yaşıyoruz.
        Birileri AB ye girmek istiyorsanız Atatürkçülükten vazgeçmek zorundasınız diyor ve biz o AB ye girmek için fırsat kolluyoruz .
       Ve bugün gelmiş kalbimizdesin diyoruz .
Yetmiyor .  
Süyünbike….                                                                     10.11.2004

Hiç yorum yok: